MUSTAFA ALTIKATOĞLU

MUSTAFA ALTIKATOĞLU

ŞERİFE BACI -2

ŞERİFE BACI -2

1921 Yılı kış mevsimiydi. Aralık ayının buz gibi soğuk günlerinden birinde yine davullara vurulmuş, tellallar çilekeş ahaliye bir hizmet daha verildiğini duyurmuştu. Oysa gençler ve yiğitler zaten köyde değildi. Bu emir savaştan mazur görülmüş ihtiyarlara ve kadınlara mıydı? Yapılan duyuruda Karadeniz’den İnebolu’ya mühimmat indirileceği, bunun kağnılarla Kastamonu üzerinden Ankara’ya taşınması gerektiği anlatılıyordu. Düşman kuvvetleri İstanbul başta olmak pek çok şehri işgal etmiş, ordunun silahlarına el koymuşlardı. Dolayısı ile milletin silahlanması ve kendini savunması için bu sevkiyatlar ölüm kalım meselesiydi. Bu sebeple köylerin mevcut durumları bilindiği halde son bir gayret daha bekleniyordu. 80 Haneden birer kağnı istenmişti. Cuma namazından sonra yola çıkılacaktı.
Şerife bacı büyük bir imtihanla karşı karşıyaydı. Ayağını ve gözünü kaybetmiş eşi nasıl önce kuzeye İnebolu’ya kadar gidecek ve oradan Kastamonu’ya geri dönecekti? Yol uzundu. Öküzleri zapt etmek zordu. Mevsim kıştı. Gece gözüne uyku girmedi. Bahane üretilecek zaman değildi. Vatan söz konusuydu.
Önceki eşini Allah yolunda çarpışırken şehit vermiş Şerife Bacı bu zilleti kendisine yakıştıramazdı.
Öküzleri ve kağnıyı hazırladı. Kocasıyla vedalaştı. Gazi Yusuf eli ayağı budanmış bir yiğit olduğundan elinden gözyaşından başka çare gelmiyordu. Elif’e bakacak durumda değildi. Elif henüz süt çağındaydı. Ona yine en iyi ben bakarım diyerek çocuğu sırtına bağladı ve Cuma günü yola düşen kafileye katıldı.

Kafilenin neredeyse tamamı güngörmüş aile büyüklerinden ve az sayıda kadınlardan oluşmaktaydı. Devlet ve millet bu yardımlara o denli muhtaçtı ki, kimse Şerife Bacı’ya, “Sırtında el kadar yavruyla sen gelme” diyemiyordu. Onun bu hali herkesi üzüyordu.

Kafile zaten yaşı ilerlemiş amcalar, dedelerden oluşuyordu. Herkes bir an önce bu kutsal vazifeyi yerine getirmek istiyordu. Onlar geciktikçe kâfirin işgali büyüyecek, silahsız Müslüman askerler düşman karşısında daha fazla tutunamayacaklardı.
Eğer muvaffak olurda mühimmat cephelere ulaşırsa, gazi ve mücahitlerin en içten hayır dualarını alacaklardı. Bu düşüncelerle yol aldı Şerife Bacı. Sırtında el kadar yavrusu, bir heybede biraz ekmek ve biraz azığı ile yollardaydı. Gidiş yolunda pek zorluk yoktu, çok geçmeden İnebolu’ya varıldı. Yol kısa, kağnı yüksüzdü. İnebolu’dan cephane ve mermileri alındı, kaybedecek vakit yoktu, kağnı arabaları Kastamonu üzerinden Ankara’ya varmak üzere tekrar yola koyuldu. Şimdi yol daha uzun, daha zorluydu.
Kağnıya koşulan hayvanlar uzun yola alışık olmadığından kısa bir yürüyüşten sonra zorluk çıkartmaya başlamıştı bile. Cephane ağırdı, saman ve odun taşımaya benzemiyordu. Yürümekte zorlanan hayvanları üvendire ile dürtmek gerekiyordu. Şerife Bacı’nın kağnısındaki öküzün biri iyiden iyiye yorulmuştu. Bütün uğraşlara rağmen yürümüyor, diğerini de yoruyordu.
Devamı bir sonraki yazımda.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUSTAFA ALTIKATOĞLU Arşivi