Son günlerde televizyon ekranlarına yeni bir dizi düştü ya…
Hani şu herkesin ya öve öve bitiremediği ya da eleştirirken bile izlemeyi bırakamadığı dizi. Evet, ondan bahsediyorum. Reyting listelerinde birinci sıraya yerleşti, sosyal medyada her bölümün yarısı analiz, diğer yarısı da komik videolar oldu.
Ama ben bugün diziyi değil, bizim bu diziye neden bu kadar sarıldığımızı konuşmak istiyorum.
Biz bazen gerçek hayatta kuramadığımız cümleleri, kendi hayatımızda cesaret edemediğimiz adımları diziler üzerinden tartışıyoruz. Sanki karakterlerin üzerinden kendimizi tamir ediyoruz, eksiklerimizi kapatıyoruz.
Bu dizi de tam böyle bir noktaya dokundu galiba.
Ekranda birbirine bağıran, susan, kırılan, sevinen karakterleri izlerken aslında kendimizi izliyoruz. Evde, işte, ilişkilerimizde, hatta çocuklarımızla yaşadığımız sessiz tartışmalar… Ekrandaki bir sahne bizi öfkelendiriyorsa, emin olun kendi hayatımızdan bir şey nedeniyle öfkeleniyoruz. Bir sahne “oh be” dedirtiyorsa, biz kendi hayatımızda söyleyemediğimiz o cümleye içimizden alkış tutuyoruz.
Ve belki de en önemlisi:
Bu dizi bize şu lüksü sunuyor: Kendi hayatımıza dışarıdan bakma hakkı.
Gerçek hayatta herkes konuşuyor, kimse dinlemiyor. Dizi ise durdurup izleme şansı veriyor. “Ben olsam ne derdim?” diye düşünme fırsatı veriyor. Bir kadın karakterin güçlü duruşu bile bazen birilerine cesaret, birilerine de ayna oluyor.
Diziyi kötüleyenler de izliyor, sevenler de. Çünkü mesele dizi değil; mesele biziz.
Belki de bu yüzden, akşam haberlerini kapatıp moral bozucu gündemi bir kenara itip kendimizi bu senaryonun içine bırakıyoruz. Orada kaybolmak değil, aksine biraz toparlanmak istiyoruz.
Bu yüzden soruyorum:
Biz bu diziyi neden gerçek hayattan daha çok konuşuyoruz?
Çünkü gerçek hayatta söyleyemediklerimizi, ekrandaki karakterlere söyletiyoruz.
Kendimizle yüzleşemediğimizde, onların yüzleşmesini izleyip içimizden “Keşke ben de böyle diyebilsem” diyoruz.
Sonuç mu?
Her bölüm bittiğinde diziyi değil, kendimizi konuşuyoruz aslında.
Ve belki de en çok bu yüzden, bu dizi daha uzun süre bizimle olacak. Çünkü mesele reyting değil; mesele bizim yarım kalmış cümlelerimiz.