VURAL YEŞİLYURT

Toprak Susuyor, Çiftçi Konuşamıyor: Tarımın Sessiz Çığlığı

VURAL YEŞİLYURT

Bir zamanlar Anadolu’nun nabzı tarlada atardı. Kır çiçeklerinin rüzgarla dans ettiği ovada sabah ezanıyla uyanan köylü, güneş batana kadar çalışır, yorgunluğunu alın terine karıştırırdı. Bugün ise toprak susuyor. Üretici konuşmuyor ya da artık konuşmaktan yorulmuş. Tarım, belki de tarihinin en sessiz ama en çetin dönemlerinden birini yaşıyor.

“Üretiyorum ama geçinemiyorum.”
Bu cümle, 2025 Türkiye’sinde birçok çiftçinin kısa ve net özeti. Tohumu toprağa düşürmek cesaret ister hale geldi. Girdi maliyetleri bir çiftçinin değil, bir işletmenin hesap defterini aratmayacak kadar karmaşık. Gübre, ilaç, mazot… Bunların fiyatları yıl başından bu yana birkaç kez zamlandı. Evet, destekler açıklandı ama destekler, kuru toprağa dökülen su gibi: Ne ekini büyütüyor ne de kökü besliyor.

İklim artık sürpriz değil, düşman
Geçmişte yağmur duasına çıkan köylü, bugün “yağmasın da afet olmasın” diye dua ediyor. Artık mevsimler değil, felaketler var. Nisan donu bir sabah uyandığında bahçeyi yok ediyor. Yaz, kavrulacak kadar sıcak değil, resmen yakıcı. Tarım artık sadece bilgi değil, ciddi bir afet yönetimi istiyor. Oysa biz hâlâ ‘ne ektik ne biçtik’ hesabıyla meşgulüz. Tohumun kaderi artık yalnızca çiftçide değil; atmosferde, politikada ve ekonomide.

Sayım başlıyor, ama umut sayılmıyor
Bu yıl genel tarım sayımı yapılacak. Kaç çiftçi kaldı, kaç dönüm boş kaldı, hangi traktör çalışıyor, hangisi satıldı? Veriler toplanacak, raporlar hazırlanacak. Peki ya çiftçinin yorgunluğu? Umudu? Toprağa küsmesi? Sayımda yok. Belki de en büyük eksiklik bu: Tarımın ekonomik değil, insani boyutu artık ihmal ediliyor. Oysa bir çiftçi üretmiyorsa, sadece ekonomi değil, kültür de susar. Köy de susar. Gelecek de.

Gençler neden toprağa dönmüyor?
Çünkü toprak artık “bereket” değil, “risk” demek. Genç bir insanın kırsalda kalması, modern dünyadan gönüllü olarak vazgeçmesi anlamına geliyor. Traktör almak için borca girmek, ekip biçtikten sonra ucu açık bir fiyat politikasıyla mücadele etmek, sonunda ise ürününü değerinin altında satmak… Bunları gören bir genç neden köye dönsün? Evet, teknolojik destekten bahsediyoruz ama önce sosyal motivasyon gerekiyor. Tarımı “zorunluluk” değil, “gelecek vizyonu” olarak tanıtmalıyız.

Tarımda devrim, küçük adımlarla başlar
Bugün büyük reformlar konuşuluyor: Dijital tarım, yapay zekâ destekli sulama sistemleri, uyduyla toprak analizi… Hepsi heyecan verici. Ancak köyde internet bile çekmiyor. Tarımsal devrim, önce küçük dokunuşlarla başlar: Mazot desteğinin zamanında yatması, yerel pazarların canlandırılması, genç üreticilere gerçek teşvikler verilmesi, kooperatiflerin siyasi değil işlevsel hale getirilmesi… Bunlar olur mu? Olur. Yeter ki konuşmayı değil, dinlemeyi öğrenelim.

Son söz: Toprak bizi doyurur ama önce biz onu anlamalıyız
Tarım, sadece bir sektör değil. Bu ülkenin karakteri, hafızası, kimliği. Tarıma sırt çevirmek; sadece üretimi değil, geçmişimizi ve geleceğimizi de ihmal etmek demektir. 2025 yılında yapılması gereken şey, çiftçiyi dinlemek, toprakla yeniden bağ kurmak ve ‘tarım politikası’ kavramını masa başından çıkartıp tarlaya taşımaktır.

Çünkü toprak susmaz, sadece biz duymuyoruz.

 

Yazarın Diğer Yazıları