Sabah ezanıyla kalkar, çocuklarını giydirir, hayvanları yemler, kahvaltı hazırlar. Sonra eline çapayı alır, tarlaya yönelir. Kimi zaman ıslak otların arasında, kimi zaman kavurucu güneşin altında. O, bir kadın çiftçidir. Ne devletin istatistiklerinde görünür ne haberlerde adı geçer. Ama o, bu ülkenin tarımsal üretiminin omurgasıdır.
Tarımda kadın emeği, tarih kadar eskidir. Ama görünürlüğü hâlâ hak ettiği yerde değildir. Kadınlar genellikle eşlerine "yardımcı" olarak görülür. Oysa gerçek şu ki, çoğu zaman üretimin temel yükünü onlar taşır. Tohumu eker, fidana can verir, ürün toplar, ayıklar, pazarlar. Sadece üretmekle kalmaz; tasarruf eder, plan yapar, aileyi bir arada tutar.
Kadınların tarımdaki rolü sadece emek değildir; aynı zamanda bilgidir. Geleneksel yöntemleri bilirler. Hangi bitki hangi mevsimde, hangi suyla, ne kadar gübreyle yetişir… Zarar geldi mi neyle baş edilir… Hepsi hafızalarında saklıdır. Bu bilgi nesilden nesile aktarılır ama kaybolma riski her geçen gün büyüyor. Çünkü kadınların toprağa olan ilgisi azalıyor. Sebep? Değer görmemek.
Devlet destekleri çoğu zaman erkek adına kayıtlı tarlalara gider. Kadınlar bu sistemde ya pasif kalır ya da tüm yükü taşırken adı anılmaz. Kooperatif kurmak isteseler, prosedürler önlerine set olur. Halbuki desteklenmeleri hâlinde, tarımda devrim yaratacak potansiyele sahipler.
Kadın eli değdi mi toprağa, üretim sadece artmaz; değişir, güzelleşir. Suyu israf etmeden kullanırlar. Zararlılarla doğal yollarla mücadele ederler. Yenilikten korkmazlar ama gelenekten de vazgeçmezler. Tarımın geleceği kadınlarla şekillenirse, doğayla daha uyumlu, daha vicdanlı bir üretim modeli ortaya çıkar.
Tarımda kadının yerini sağlamlaştırmak, sadece kadın hakları meselesi değil, aynı zamanda bir kalkınma meselesidir. Bu topraklara kadın eli değmeli. Çünkü o el, sadece toprakla değil, gelecekle de temas kurar.