Bizim köylerde eskiden sabahın köründe traktör sesiyle uyanırdık. Şimdi koca köyde üç beş kişi kalmış toprağa bakan. Gençler şehre gitti, yaşlılar da ne kadar uğraşsın? Tarlalar boş, toprak küsmüş gibi.
Mazot desen ateş pahası, gübreyi söylemeye dilim varmıyor. Çiftçi daha ürünü toplamadan “ben zaten zarar ettim” diyor. Böyle olunca insanın içinden çalışmak gelmiyor. Kim ister sabahtan akşama kadar ter döküp karşılığını alamamayı?
Bir de su meselesi var. Yağmur eskisi gibi yağmıyor, dereler kurudu. Sulama kanalı desen ya tıkalı ya da yetersiz. Hâlâ eski usulle sulama yapıyoruz, suyun yarısı boşa gidiyor. Çiftçi de bakıyor çaresiz.
Herkes markete gidip ekmeğini, sebzesini alıyor ama kimse düşünmüyor o ürün nasıl geliyor sofraya. Eğer bu gidişat böyle devam ederse yarın bir gün soframızda kendi toprağımızın mahsulünü değil, başka ülkelerden geleni göreceğiz.
Köylüye sahip çıkmazsak, çiftçinin alın terinin hakkını vermezsek hepimiz aç kalırız. Tarım lafla dönmez, destek ister, değer ister. Bizim işimiz de bu gerçeği görüp geç olmadan önlem almak. Yoksa toprak bize darılır, biz de sofrada aç kalırız.