Bir millet göz göre göre, dünyanın gözü önünde sessizce yok ediliyor. Haritalardan, haber bültenlerinden, diplomatik masalardan silinmek istenen bir halk… Doğu Türkistan’da yaşananlar artık “insan hakları ihlali” tanımını aşmış, zulmün, sistematik baskının ve kültürel kıyımın en ağır örneğine dönüşmüştür.
Bugün bir millet nefes almaya çalışıyor, ama dünya üç maymunu oynuyor.
Görmüyorlar.
Duymuyorlar.
Konuşmuyorlar.
Çünkü söz konusu çıkarlar, ticaret anlaşmaları ve ekonomik dengeler olunca, mazlumların çığlığı kimsenin umurunda olmuyor.
Bir milletin kimliği, dili, inancı, tarih bilinci hedef alınıyor.
Toplama kamplarında işkence, zorla çalıştırma, ailelerin parçalanması, çocukların annelerinden koparılması artık sıradanlaşmış durumda. İnsanlık dışı yöntemlerle asimile edilmek istenen bir halk, kendi vatanında esir gibi yaşıyor. Bu çağda? Evet, bu çağda! 2025 yılında hâlâ böyle bir vahşet yaşanıyor.
Dünya güçleri susuyor, uluslararası kuruluşlar raporlarla oyalanıyor, medya ise soldan sağa manşetlerini değiştirirken Doğu Türkistan’ın dramına tek satır yer bulmuyor.
Bu sessizlik tarihin en büyük utançlarından biri olarak kayda geçiyor.
Bugün Doğu Türkistan’da yaşananlar sadece bir coğrafyanın meselesi değildir. Bu, insanlığın onur sınavıdır. Bir millet yok edilirken, diğer milletlerin susması da utancın en ağır parçasıdır.
Herkes bilsin ki:
Zulüm ebedî değildir.
Zalimler de ebedî değildir.
Ama mazlumun ahı, dünya döndükçe yankılanmaya devam eder.
Doğu Türkistan’ın çığlığı bugün duyulmuyor olabilir ama tarih asla unutmayacaktır.
Bir gün kapılar açıldığında, kampların karanlığına ışık düştüğünde, gerçekler ortaya saçıldığında bugün susanların yüzü kızaracak.
Bugün sustukça, yarın konuşacak yüzümüz kalmayacak.
Bugün görmezden geldikçe, yarın vicdanımızda taşıyacağımız yük ağırlaşacak.
Bugün sahip çıkmadığımız her mazlum, yarın insanlığın ortak yarası olacak.
Doğu Türkistan için ses yükseltmek bir tercih değil, insan olmanın gereğidir.
Zulmün karşısında susan, zalimin ortağıdır.
Tarihe yazılacak olan da budur.