Alt yapı ve Barselona gerçeği ile ilgili yazımızın sonuna geldik. Prof .Dr.Aybars Başar hocamızın görüşleri bize ışık tuttu.
Son yazımızda onun seminerinden istifade ederek bitiryoruz.
İstikrar ;Bu noktada ülkemiz için de bir sonuç çıkartılabilir. Türkiye’nin futbol alanındaki üç uluslararası başarısından iki tanesi Galatasaray’ın 2000 yılı UEFA Kupası Şampiyonluğu ve 2002 yılındaki Dünya üçüncülüğüdür. Galatasaray’ın şampiyonluğu, bazılarının düşündüğü bir altın kuşağın değil, Türkiye’de ilk kez bir teknik ekibin aynı takımdaki dört yıllık performansının sonucudur. Dünya üçüncülüğü de Milli takımı oluşturan oyunculardan sekizinin UEFA şampiyonu olan kadrodan çıkmış olmasıdır. Herkesin gizemini çözmeye çalıştığı başarının sırrının adı “istikrar”dır. İstikrarın getirdiği başarının yakın çevremizdeki bir örneği Lucescu’nun yarattığı SchachtarDonetsk’tir. Adı bilinmeyen bir takımın başında on bir yıl kalarak nasıl başarılı ve saygı duyulacak bir takım yarattığını Türkiye yakın zamanda içi burkularak ve acı çekerek yaşadı.
Lucescu’nun bu başarıyı, kulübün kasasını boşaltarak değil, doldurarak sağladığını ve son iki yıldır maçlarını, ülkedeki iç savaş nedeniyle evinden çok uzaklarda oynayarak sağladığını da unutmayalım.
“Değerini Bulan Her Oyuncu Satılır”
Son yıllarda yöneticilerin ağzından düşürmediği, genç medya çalışanlarının da sorgulamadan kabul ettiği bu cümle ne kadar gerçeği yansıtıyor? Futbolun profesyonel ir iş kolu olduğu bir gerçektir. Ancak bugün iş dünyasında başarılı olan şirketlerin, çalışanlarında bir aidiyet ve “kimlik” yaratan kurumlar olduğu biliniyor. Futbolun bir takım oyunu olduğu, başarının kulüp içinde çalışan bütün profesyonellerin ortak çabasıyla oluşan bir ekip işi olduğu düşünülürse, başarı için gerekli olan “kimlik” nasıl oluşturulabilir? Takımdan “fiyatını bulduğu takdirde” gideceğini bilen bir oyuncudan, yüreğini koyarak oynamasını beklemek ve bireysel oynamayıp, takım oyununa katkıda bulunmasını beklemek ne ölçüde gerçekçidir? Bir transfer sezonunda takıma çok sayıda oyuncu almak ve hocadan takımın hemen başarılı olmasını istemek, beklenen sonuçlar gelmeyince hocayı gönderip, yeni bir hocayla çözüm aramak Türkiye’de yaşadığımız sonuçları doğurur. Boşa harcanan paralar, bitmeyen transferler, devamlı değişen oyuncular, mali yapısı bozuk iflasın eşiğindeki kulüpler ve sürekli başarısızlık. Galatasaray’a 2013-14 sezonu ortasında on bir oyuncu alındı ve bütçesi bozuk olan kulübe 40 milyon Euro harcattı. Başkan bu durumu, “Manchini istedi” diye açıkladı. Aynı hoca çok istemesine rağmen sezon sonunda Inter Başkanına Melo’yu 2 milyona aldıramadı.
Kimlik
Barca’nın kimliğini korumak konusundaki belki de en önemli özelliği, oyuncularının daha yüksek bedelli tekliflerin cazibesine kapılarak kulübü terk etmemesidir. La Masia Direktörü Carlos Folguera bu konuda şunu söylemektedir: Bu kulüpteki her oyuncu; “Ben tarihi bir olayın parçasıyım” diye düşünür ve Barca’lı olma ayrıcalığını hiç bir şeye değişmez. Bu nedenle biz kimliğimizi koruyucu bir kalkan olarak kullanırız.” Futbol aleminin neredeyse bütünü için bu yaklaşım gerçek olamayacak kadar ütopik gözükse de, Barca’nın süregiden başarısına bakılırsa bu anlayışın, sözde kalmadığını ve sonuç verdiğini kabul etmek gerekir. İlginç olan bir konu da, milliyetçi tutumlarıyla bilinen Katalan’lara Barca kimliğini kazandıran kişinin bir Hollandalı oluşudur. JohanCruyff altmışlı yılların sonunda popüler olan “total futbol” anlayışını yetmişlerde oynadığı Barselona’ya kabul ettirmiş ve La Masia’nın bugünkü işlevini kazanmasını sağlamıştır. Cruyff La Masia’dan yetişen Amor ve Guardiola gibi futbolculardan üst düzeyde verim almıştır. Barselona’nın bir özelliği de eski futbolcularından yararlanmasıdır. Cruyff’un Hollanda’da kurduğu CruyffInstute hem spor yöneticiliği hem de iş hayatında yöneticilik konusunda eğitim vermektedir.
Sonuç
Bu yazıda günümüzün rekabetçi iş ortamında kurumlar için kimlik oluşturmanın önemini vurgulamaya çalıştım. Kabul etmemiz gerekir ki, iş hayatının hiç bir noktasında futbolda olduğu kadar kısa hedefler yoktur ve yeteneklerin yer değiştirmesi futbolda olduğu kadar olağan sayılmaz. Her düzeyde yöneticiler topluluk önünde bir konuşma yapacakları zaman “insanların (çalışanların) en değerli kurumsal varlık olduğunu” söyler ancak onlara olan borçlarının maaşlarını zamanında ödemekten ibaret olduğuna inanır.
İş hayatında neredeyse tüm şirketler günlük etkinliklerinin tümünü “ne” yapılacağı üzerine odaklar, artan zamanda da “nasıl” yapılacağı üzerine kafa yorulur. Oysa insanların daha verimli çalışmak ve kendilerini değerli hissetmek için “neden” üzerine odaklanmaya ihtiyaçları vardır. Bunun için de Barca örneğinde olduğu gibi kimlik oluşturmak büyük önem taşır. Böyle bir kimliğin oluşturulmasının birinci adımı kurumlarda değerleri göstermelik olmaktan çıkartıp gerçekten hem iş, hem de özel hayatlarda yaşanır hale getirmek gerekir.
Görüldüğü üzere iyi bir futbol takımı o kadar girift ilişkileri içinde barındırmaktadır ki, Hoca bunu kısa ifadelendirmiş.
Kısacası 1 hoca ve 20-25 kişilik kadro değilmiş futbol maçı. Salt para,oyuncu,İdman,teknik,taktik değilmiş. Başarı öyle kolay ulaşılabilen bir şey değilmiş.
Bunu anlatmış hoca bize emeğine sağlık.
Anlı şanlı kulüplerde de aksini görürüz umuduyla sağlıklı ve spor dolu günler diliyorum.