Konuya nereden, nasıl başlasam diye düşünürken; hangi meseleyi anlatsam derken yıllar önce iktidarın ve ülkücü camianın söylev ve nutuklarına bir göz atayım dedim. Karşıma öyle enteresan konuşmalar çıktı ki, “Ne güzel söylemişler ama bugün geldiğimiz nokta ne kadar acı ve elem verici” demekten kendimi alamadım.
Bu ülkeyi 40 yıl boyunca perişan eden, ocakları söndüren, ekonomiye ağır darbe vuran; yıllardır ülke gündeminden düşmeyen terör örgütü lideri Apo’nun çıkarılması, onunla ilgili temaslar ve çalışmalar… Bunları burada tüm detaylarıyla anlatmam mümkün değil. Asıl dikkat çekmek istediğim nokta; bu kanayan yaranın ilk kez gündeme sokulmasında ülkücü camianın ve o dönem millî söylemleri öne çıkaranların etkisi olmasıdır.
Ne acıdır ki, 1999’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde idam edilmeyeceğine dair verilen sözlerin altında imzası olanlar, bugün “serbest bırakılmalı” diyenlerin de başını çekiyor. Bu abesle iştigal değil midir?
Daha acısı: Bu süreç yaşanırken ülkücü camiadan neredeyse hiçbir arkadaşımızın ses çıkarmaması… Kimse bu konuyu konuşmuyor, gündemine almıyor. İnsan sormadan edemiyor: “Bu neyin kaygısı, neyin endişesi?”
Eski kayıtlar başka, yeni görüntüler bambaşka. Akıl almıyor…
Bu ülke üzerinde yıllardır türlü oyunlar oynandı. Hizbullah, IŞİD, FETÖ, PKK ve niceleri… 80’li yılları yaşayanlar hatırlar; sağ-sol çatışmalarıyla aynı mahallede, aynı okulda yan yana yaşayan binlerce insan birbirini emperyalizmin oyunlarıyla öldürdü.
Bugün yine benzer bir tabloyla karşı karşıyayız gibi görünüyor.
Konuyu ortaya atanlar her ne kadar “Bir anlaşma yok” deseler de terör elebaşının bulunduğu İmralı’ya yıllardır gidip gelenler, basına sızdırılan görüntüler, yapılan temaslar bir mesaj niteliğinde değil midir? Devlet aklı diyorlar… Elbette devlet işi sıradan bir işe benzemez. Ancak “devlet aklı” diyerek her şey meşrulaştırılamaz.
Terörle pazarlık olmaz. Bu millet bunun bedelini defalarca ödedi. En yakın örneği FETÖ’dür; aldananlar oldu, aldatanlar oldu. “Analar ağlamasın” denilerek başlatılan süreç hendeklere, şehir savaşlarına döndü. PKK için “bitme noktasına geldi” denilen bir dönemde bugün neyin pazarlığı yapılıyor, bilen yok.
Değerli okurlarım; bu ülkede en önce şehit ailelerine, gazilere ve halka sorulması gerekmez mi? Referandumla millete danışılmadan böyle kritik konuların gündeme getirilmesi doğru değildir.
Bugün sadece küçük bir kesim ses çıkarmakta, ancak kimse onları duymamaktadır. Yandaş medya ve çevreleri de çeşitli kılıflarla bu süreci normalleştirmeye çalışmaktadır.
Uzun lafın kısası:
Terörle ve teröristle müzakere olmaz, mücadele olur.
Devlet aklının bazen yanlış kararlar alabileceğini söylemek de vatandaş olarak bizim hakkımızdır. Evladını, eşini, kardeşini kaybetmiş şehit aileleri ve gaziler yok sayılarak; halka sorulmadan böyle bir sürecin tartışılmaya açılması yanlıştır.
Sessiz çoğunluk sustukça bu ülkede daha çok şey yaşanır.
Sağlıcakla kalınız.