Toprak ve Emek: Tarımın Sessiz Kahramanları
Gün doğmadan başlar onların mesaisi. Gözleri hava durumunda, kulakları devlet desteklerinde, akılları ise tarlada yeşeren umutlardadır. Çiftçiler… Onlar, soframıza gelen her lokmanın görünmeyen mimarlarıdır. Ama ne yazık ki, en çok çalışan onlar olurken en az kazanan da yine onlar oluyor.
Türkiye gibi tarım potansiyeli yüksek bir ülkede çiftçiliğin adeta bir “kader” meselesine dönüşmesi düşündürücü. Mazot fiyatları, gübre maliyetleri, iklim değişikliği, ithalat politikaları derken çiftçi, tarlasında değil hesap kitap işlerinde boğuluyor. Eskiden babadan oğula geçen tarım geleneği, artık gençlerin kaçmaya çalıştığı bir meslek haline geldi. Traktör sesleri yerini göç yollarına bıraktı.
Oysa tarım, sadece gıda üretmek değil, aynı zamanda bir ülkenin bağımsızlığına sahip çıkmasıdır. Dünyanın dev ekonomileri bile tarım sektörünü destekleyerek, üreticisini koruyarak ayakta kalıyor. Bizde ise ithalat kolaycılığı, yerli üretimi baltalıyor. Çiftçi, ürünü para etmediği için tarlasını ekmemeye, hayvancılıkla uğraşanlar ise ahırlarını boşaltmaya başladı. Kendi çiftçisine sahip çıkmayan bir ülke, er ya da geç başka ülkelerin tarımına muhtaç hale gelir.
Öyleyse ne yapmalı? Öncelikle çiftçiyi maliyet girdileriyle yalnız bırakmamak, destekleri zamanında ve etkili şekilde vermek şart. Tarım politikaları günlük kararlarla değil, uzun vadeli planlarla yönetilmeli. Ayrıca, gençleri yeniden tarıma yönlendirecek projeler hayata geçirilmeli. Tarım, köyden kente göçü durduracak, kırsalda kalkınmayı sağlayacak en güçlü silahlarımızdan biri. Ama bunun için önce, çiftçiyi “şükretmeye” değil, emeğinin karşılığını almaya teşvik eden bir sistem kurmalıyız.
Toprak, ona emek verenin hakkını er ya da geç teslim eder. Mesele, bizlerin de çiftçiye aynı adaletle yaklaşması…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.