NEFİS YENİLGİSİ Korkuya neden olur

Erol ŞEKER

    Güç kavramına yüklediğimiz anlam; Korku, saygı, inanç ve elbette ki güvenle pekişir.  Gücün içine bir yandan da korku ile saygı bizim toplumumuzda birbirine karıştırılır.

      Bu karışıklık son yıllarda daha da arttı. Korku olmayınca insan kendini güvende hissetmez. Gariptir, basit-hafif buluruz. Aslında gücü ele geçirmek için önce “bilgi” sonra “güven” aşılamak gerekir.  

      Gelin görün ki, korku aşılamak birinci önceliği almış durumda…

      Bütün bunların ana nedeni ise Allah'ın yarattığı biz aciz kullara ruhlarla birlikte verdiği NEFİSTİR. Ailelerde, siyasi partilerde, resmi ve özel kuruluşlarda; otoriter yöneticiler ellerine geçirdikleri yetkiyi, yönettikleri insanların üzerine korku salan bir güce çeviriyorlar.  Çünkü “korku” otoritenin göstergesi olarak kullanılıyor.

       Otorite insanları herkesin içinde azarlamak, alay etmek, eleştirmek, küçük düşürmek, hakaret etmek, cezalandırmak, işten atmak onlar için zevk ve bir hak olduğunu düşünürler.  

Oysa sorarım; Korkulan bir ortamda insanlar başarılı olabilir mi?

Korku genellikle yönetici konumunda olan otoriteden kaynaklanır dedik ya!

      Otoritenin “BEN” egosu giderek tavan yapar. Sertleşen otorite, çalışanlarda ve birlikte yaşadıkları toplum da; umutsuzluk, öfke, kötü niyetli itaat ve düşük güven oluşturur...

       Liderlerin, yöneticilerin insanlardan yüksek performans elde edebilmeleri için İNSAN FAKTÖRÜNÜ dikkate almaları, varlıklarını, kalplerini, ruhlarını (nefs) ve beyinlerini bir bütün olarak düşünmeleri gerekir.

      Hz. Mevlana; Taş toprak olarak öldüm, Bitki oldum, Bitki olarak ölüp, Hayvanlığa yükseldim, Hayvanlıktan sıçrayıp İnsan oldum.

Öyleyse ölümden niye korkayım? diye boşa söylememiştir.

      Aslında insan 7 basamaklı bir kuyunun dibinde gibidir. Bu kuyudan 7 basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. İşte bu 7 basamağı yani nefsin 7 makamını geçebilen insan kuyunun aydınlık ağzına ulaşarak ışığa kavuşur ve kamil bir insan olur.

Nitekim âyet-i kerîmede:“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır…” (el-Mülk, 2) buyrulur.

      Yani dünya, insanoğlunun kulluk derecesinin tespit edildiği bir imtihan dershânesidir. Allah Teâlâ, biz kullarına bir imtihan malzemesi olarak da, “nefs” engelini vermiştir. Bu öyle bir engeldir ki, aşılmadığı takdirde kalbi yüce hakîkatlere karşı âdetâ âmâ eder.

       Hazret-i Mevlânâ, insanın iç âlemindeki zıt kutuplar arasında süregelen mücâdeleyi şu hikmetli sözlerle hülâsa eder: “Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da, Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmişler, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman olan bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!”

Bu hususta Edebali Hazretleri’nin Osman Gâzî’ye şu nasihati de pek ibretlidir: “Senin serhatlerde karşılaştığın düşman, hakîkî düşman değildir. Senin esas düşmanın, içindeki nefsindir; sen onu terbiye etmeye bak!”

***

      Demem o ki; İnsanoğulları son dönemlerde nefsinin öylesine esiri oldu ki...

Onun hak yol diyerek dillerden düşürülmeyen Allah kelamı, islam, Kur'an ahlakı ve Türk örf -adetlerini yaşadığı dönem de kendisi ve çevresindekilerin zevkü sefa içinde sıkıntısız yaşaması,  makam ve mevkiler adına ezip çiğneyip körü körüne esiri olmuş duruma düşmüş görünüyor. Allah nefsinin esiri olmaktan tüm inananları korusun.

       Allahtan, nefsinin esiri olan ile onların peşinden delirmişçesine körü körüne koşturanları, yalan konuşanları, riyakarları ve nefsine yenik düşen yöneticileri de terbiye etmesini diliyorum.

       Bu veçhile günümüzde namus, ekmek, aile, kavramlarını unutup, makam mevki ve maddi kazancı için kendi çevresindekilere eziyet edenleri doğru yola getirmesini ve inatla aynı yolda yürümeye çalışanları ise ameli ile sorgulamasını arzuluyorum.

     Bu dünya da biz insanlarca kurulan yargı çerçevesinde gerçekleştirilen adalet mekanizmasının olduğunu unutmayan, hakkaniyetten uzak durmayan hem bu dünya da hem ahirette nefsine yenilmemiş, makam , mevki için insanlara zulmedenlerden olmayanların artmasını mevladan diliyorum.

      Bu yolu unutanları ise yine bu dünya da adalete ve ahirette ise unuttukları ve yenildikleri o pis nefisleri ile birlikte hak ettikleri muameleye mazhar olsunlar. Daha ne diyeyim ki.  Otorite, makam, mevki güç sahipleri olan insan,  nefsini terbiye etmedikçe ne dersen de yine bildiği kötülüğü yapacaktır. Alkış tutucuları da peşlerinden körü körüne koşacaklarına göre... Tek diyebileceğim Allah nefsine yenik düşmüş, gözü körelmiş olanları bildiği gibi eylesin....

Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.