KAFAMDAKİ ŞABLON

S.M.M.M İLKNUR ÇAKIR

 “İnsanların yaşayış şekillerine, çevremdeki olaylara hiçbir şekilde önyargı ile yaklaşmadım” diyen var mı aramızda?

Az ya da çok, kabul etsek de etmesek de hepimizin önyargıları vardır ki çoğunun farkında bile değiliz.

En adaletsiz yargı (önyargı); bir kişi ya da bir olaya ilişkin yeterli bilgi edinmeden önce peşin kararlarımızdır. Yani zihnin at gözlüğü takmış hali, yani dünyaya ben penceresinden bakıp biz olmama hali.

Zaman zaman çevremizdeki insanları, özellikle yeni tanıştığımız kişileri kafamızdaki şablonlara benzetmeye çalışırız. Çoğumuz ilk defa gördüğümüz kişiye şöyle bir bakıp, daha ilk dakikada, o kişiye ilişkin bir şema yani karakter analizi oluştururuz.

Kendi deneyimlerimden ve bana aktarılan deneyimlerden yola çıkarak, ilk defa gördüğümüz bir kişi hakkında dürüst ve güvenilir olduğu yolunda bir şablon oluşturmuş isek, o kişinin dürüst ve güvenilir davranışlarını algılar, ona böyle bir insan olduğu yolunda mesajı veririz. Çok da enteresandır ki o kişide giderek en azından bize karşı beklentimize uygun davranmaya başlar. Kişinin bu iyi özelliğine odaklanarak ona başka pozitif özellikler atfetme önyargısı ile o kişiyi her yönden mükemmel görmemize sebep olur.

Bir işyerinde işveren, “çalışkan” olarak kafasında şema oluşturduğu kişinin, başarısını olduğundan daha parlak, hatalarını da önemsiz olarak algılayarak “olur böyle canım” derken, “tembel” olarak kafasında izlenim oluşturduğu kişinin başarısını, olduğundan daha önemsiz, hatalarını da çok vahim bir durum olarak algılayarak “bu kadar da olmaz ki” diyebilir. Olumlu veya olumsuz yöndeki bu davranış şekli kafamızda oluşturduğumuz şablonlardan kaynaklanır.

Elbette dış görünüşe bakılarak birçok çıkarımda bulunabiliriz; ekonomik durum, eğitim düzeyi, sosyal konum, başarısı…

Önyargıları; kimi zaman trafik tıkandığında duyarız “kadın şoför kesin” diye, kimi zaman şarkılarda duyarız “erkekler ağlamaz sil gözyaşını” diye, kimi zamanda acımasız sözlerimizde yer alır “bu çocuktan adam olmaz” diye, kimi zaman da algılarımızda “doktorlar erkek, hemşireler ise kadındır” diye, kimi zaman saplantılı düşüncelerde “senden ne köy olur ne kasaba” diye, kimi zaman tahminlerimizde “bu işyerini de kısa zamanda batırır” diye, kimi zamanda yemekte “tadına bakmadan tuz katmak” gibi kimi zaman yorumlarımızda “egosu tavan yapmış” diye hemen hemen her yerde görmek mümkündür.

Bu noktada çoğunuzun bildiği bir hikayeyi örnek vermek istiyorum:

Tek başına yaşayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması için dağda yaralı bulduğu bir uysal gelinciği evinde beslemeye başlar. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Kadın bir gün birkaç dakikalığına bile olsa evden ayrılmak ve bebeğini gelincikle evde yalnız bırak zorunda kalmıştır. Kadın eve döndüğünde gelinciğin ağzının kanlı olduğunu görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve hayvanı oracıkta öldürür. Tam o sırada içerideki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir ve beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür. Gelincik bebeğin hayatını kurtarmıştır. Ama annenin önyargısının kurbanı olmuştur. Anne, gelincik evcil bir hayvan olmadığı için ona bebeğini öldürme suçunu yakıştırmıştır.

Önyargıdan kurtulmak ya da en aza indirgemenin yolları var mıdır?

Einstein’ın bu konuyu “Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur.” sözleriyle ifade etmiştir.

Önyargının taşeronlarının; kirli bilgi, tek yanlı bilgi ve kulaktan dolma bilgiler olduğunu fark etmek; akılcı olmak, doğru analizler yapmak, çok iyi bir gözlemci olmak, istişarelerde bulunmak, bağımsız bakış açısına sahip olmak ve dozunda empati yapmaktır.

Eğer ortak hedeflere doğru birlikte yürürsek ya da benzerliklerimizi vurgularsak ya da kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamayı ilke edinirsek önyargıyı tamamen yok edemesek de azaltabiliriz.

Hayatı analiz ederken “etiketlemeden” yolumuza devam etmek çok mühim.

Özellikle birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, kendi içimizdeki bazı kalıplaşmış duyguları, zihin filtresinden geçirerek bir nebze de olsa yumuşamasına olanak sağlamanın gerekliliğine inanıyorum.

Başına dolu yağan, dünyanın dört bucağını fırtına içinde sanır. O nedenle;

Hele bir dinle,

Hele bir araştır…

Sağlıcakla!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.