|
RTÜK Üyesi Esat Çıplak, yaptığı yazılı açıklamada, "Son birkaç yıldır ülkemizde hüküm süren gafletin gittikçe yaygınlaştığı, bu gafletten güç bulan bazı şer odaklarının pervasızlaştığı ve azgınlaştığı, bunun bir sonucu olarak da demokratik hakların acımasızca ve çirkin biçimde istismar edildiği çeşitli vesilelerle ortaya çıkmaktadır. Söz konusu durumun yeni bir örneğine televizyon yayını kapsamında rastlanmıştır. Hem azgınlığın geldiği boyutun hem de bu azgınlığı bilerek ya da bilmeyerek cesaretlendiren gafletin içeriğinin iyi anlaşılabilmesi için, görev yapmakta olduğum RTÜK'te cereyan eden bir olayın ayrıntılarını aziz Türk milleti ile paylaşmayı bir vatandaşlık görevi addetmekteyim." dedi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Üyesi Esat Çıplak’ın kamuoyuna yapmış olduğu basın açıklamasını aynen yayınlıyoruz: on birkaç yıldır ülkemizde hüküm süren gafletin gittikçe yaygınlaştığı, bu gafletten güç bulan bazı şer odaklarının pervasızlaştığı ve azgınlaştığı, bunun bir sonucu olarak da demokratik hakların acımasızca ve çirkin biçimde istismar edildiği çeşitli vesilelerle ortaya çıkmaktadır. Söz konusu durumun yeni bir örneğine televizyon yayını kapsamında rastlanmıştır. Hem azgınlığın geldiği boyutun hem de bu azgınlığı bilerek ya da bilmeyerek cesaretlendiren gafletin içeriğinin iyi anlaşılabilmesi için, görev yapmakta olduğum RTÜK'te cereyan eden bir olayın ayrıntılarını aziz Türk milleti ile paylaşmayı bir vatandaşlık görevi addetmekteyim.
Diyarbakır Emniyet Genel Müdürlüğü 24.01.2012 tarih ve 2012/416 sayılı yazıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)'na başvurarak GÜN TV logosuyla yayın yapan Gün Radyo ve Televizyon Yay. A.Ş. unvanlı kuruluşun 01-17 Aralık 2011 tarihlerinde yaptığı yayınlarla ilgili bildirimde bulunmuş ve adı geçen yayıncı kuruluşa müeyyide uygulanmasını talep etmiştir. Konuyla ilgili olarak RTÜK, 01.03.2012 tarihindeki toplantısında Gün TV'ye yayınlarından dolayı müeyyide uygulanmaması gerektiği yönünde oy çokluğu ile karar almıştır.
Gün TV'de yapılan haberlerden bazı bölümler aşağıdadır.
"... Diyarbakırlılar evlatlarına sahip çıktı. Binlerce Diyarbakırlı 2 gencini sloganlarla karşıladılar." "Van Erciş depremle yerle bir oldu ama yinede heybetli bir cenaze merasimiyle evladına sahip çıktı."
"AKP Hükümeti "bizim dönemimizde 90'lı yıllara göre infaz ve ölümler azalmıştır" demesine rağmen yaptıkları bunları çürütüyor. AKP Hükümeti döneminde sadece 3 üniversite öğrencisi gerçek mermi ile yaşamını yitirdi. Murat Elibol'un katledilmesi ile birlikte üniversitede katledilen öğrenci sayısı 4'e çıktı. (Onlarca çocuk görüntüleri ekranda gösteriliyor)"
"... Kürt'lerin avlanması devam ediyor. "
"Savcılığın vurdumduymazlığı bu iki cenazeyle sınırlı değildir. Kazan Vadisinde 36 arkadaşıyla kimyasal silahlarla katledildiği belli olan 4 PKK'lının cenazesinin DNA'sı da açıklandır.... "
"Savaş ve çatışmalardaKürt gençleri yaşamını yitirip katlediliyorlar. Kürt halkı da emsali olmayan bir şekilde evlatlarına, cenazelerine sahip çıkıyorlar. Gömdükten sonra da halk çocuklarını, yalnız bırakmıyorlar... Kazan Vadisinde söylenenlere göre kimyasal silahla 35 arkadaşıyla birlikte yaşamını yitirmişti."
"Diyarbakır Valisi; "Olaylarda gözaltına alınan çocuklar, ailelerinden alınarak Sevgi Evlerine yerleştirilecek ve onları ailelerinden alacağız" diyordu. Şimdi biz sizinle bir haber paylaşacağız bakalım Devlet ne kadar Kürt halkının çocuklarını seviyor. Van depreminin ardından Devlet, mağdur olmasınlar diye 44 öğrenciyi Van'dan Erzincan'ın Çayırlı ilçesine gönderdi. Öğrenciler ise faşistlerin saldırılarına uğruyorlar."
"PKK önderi(lideri) Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit tepkilere neden oluyor. Kürt halkı tecrit nedeniyle büyük bir patlamanın eşiğinde... "
"PKK önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit halkın tepkisini çekiyor. Diyarbakır kitlesel bir eylem için kendini hazırlıyor. "
"... 18 Aralık'taki düzenlenecek yürüyüş için mahallelerde halk toplantıları gerçekleştiriyor."
Yukarıda görüleceği üzere, bunun gibi birçok haberde kullanılan dil ve verilen görsel görüntüler olayın vahametini göstermektedir.
Buradaki haberlerde; hangi barış ve kardeşlik duygusuna hitap ediliyor? Birlik, beraberlik duygusunu görebiliyor musunuz? İnsanların kardeşliğini, bin yıllık beraberliğini, kız alıp vermenin duygusunu hissedebiliyor musunuz? Vatanın birliğinden, bayrağın tekliğinden, dinin birliğinden eser var mı? Dilin ortaklığından dem vurabilir misiniz? Sayın Başbakan'ın seslendiği ve uyandırmaya çalıştığı evlatlara sahip çıkma duygusu bu haberlerde bulabilir misiniz? Nefret, ötekileştirme, ayrıştırma, bölme, kin duyguları ile yapılan bu haberlerin Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan insanlara hangi sevgi ve kardeşlik duygusu içinde yaşamalarına hizmet ettiğini söyleyebilir misiniz?
Bu kararın isabet derecesinin kamuoyunda hakkıyla takdir edilebilmesi için bazı hususların açıklanmasında yarar görülmektedir. Gün TV'nin yayınları incelendiğinde, birazcık millet ve devlet sevgisi olan ve/veya asgarî vicdanî özellikler taşıyan her insanın tüylerini diken diken edecek cümlelere rastlanmaktadır. Bu cümle ve ifadelerin düşünce özgürlüğü içinde değerlendirilemeyeceği, söz konusu ifadelerin bir kısmının nefret tohumları ekmeye ve bu tohumları ürüne dönüştürmeye matuf olduğu çok açıktır. Sözgelimi, 05.12.2011 tarihli bir yayında "Kürtlerin avlanması devam ediyor" cümlesinin haber bülteni içerisinde sarf edildiği görülmektedir.
Kamuoyunun da gayet iyi bildiği üzere, gerek günlük hayatta gerekse de yayıncılıkta kullanılan dil, aktarılmaya çalışılan düşünce kadar, hatta kimi durumlara ondan bile önemlidir. Wittgenstein "Dil, düşünceyi örter. Öyle ki, örtünün dış biçiminden, düşüncenin biçimi konusunda sonuç çıkarılamaz, çünkü örtünün dış biçimi, tamamıyla başka amaçlar için kurulmuştur; gövdenin biçimini belli etmek amacıyla değil" demektedir. Burada kullanılan dil de tam Wittgenstein'ın dikkat çektiği anlamda düşünceyi örtmekte, olmayan bir şey üzerinden hayalî bir gerçeklik inşa etmeye çalışmaktadır. Bu cümle bir etnik grubu (Kürtler) "av nesnesi" durumuna indirgemekte, dolayısıyla bu grubu tahkir etmekte, aşağılamakta, hor görmektedir.
Diğer yandan bu dil, mağdur psikolojisi yaratmaya çalışarak aynı etnik grubu kışkırtmakta, zımnen "avlanan" olmaktan kurtulup "avlayan" olmaya davetiye çıkarmaktadır. Burada dikkatlerin yoğunlaştırılması gereken bir başka nokta da şudur: Ortada bir avlanan varsa, eylemin doğası icabı bir de avlayanın bulunması gerekmektedir. Millet adına güç ve cebir kullanması toplumsal mutabakatla meşru kılınmış tek otorite devlet olduğuna göre, burada avlayandan kasıt devlet olmalıdır. Devlete yapılan kendi vatandaşlarını "av" yerine koyma ve nedensizce öldürme iddiası, öncelikle devletin yetkili makamlarınca cevaplandırılması gereken mesnetsiz bir ithamdır ki, o devletin organlarına bir bağımsız idarî otorite olan RTÜK de dâhildir.
Yine, 09.12.2011 tarihindeki haber bülteninde kullanılan "Savaş ve çatışmalarda Kürt gençleri yaşamlarını yitirip katlediliyorlar, Kürt halkı da emsali olmayan bir şekilde evlâtlarına, evlâtlarının cenazelerine sahip çıkıyorlar. Gömdükten sonra halk çocuklarını, evlâtlarını yalnız bırakmıyorlar" cümleleri de konunun anlaşılması açısından iyi bir örnek teşkil etmektedir. Dil'in kullanılırken nasıl bir anlamsal düzlem içinde hedefini bulduğuna ve ifadelerdeki kastın nasıl büyük bir önem taşıdığına yukarıda kısaca değinmiştik. Bu bağlamda, şu soruları peşpeşe sormak, söz konusu televizyonun niyetini ve yöntemini açığa çıkarmak açısından zaruridir: "Savaş ve çatışmalarda" denilirken ne kastedilmektedir? Haberde sözü geçen savaş kimler arasında cereyan etmektedir? Terörist olduğu uluslararası planda kabul görmüş bir örgütün yürüttüğü eşkıyalık faaliyetlerine "savaş" adını vermek, bu faaliyetleri olumlamak değil midir? Bütün bir Kürt halkının terörist cenazelerine sahip çıktığı ifadesi hangi veriye istinat etmektedir? Bunun aksi yönündeki onca veriye rağmen, yalan ifadeye dayalı bu propaganda cümlesi terör örgütüne sempati oluşturma amacını mı taşımaktadır?
Aynı yayın kuruluşu 12.12.2011 tarihli haber bülteninde ise şöyle bir habere yer vermiştir: "Van depreminin ardından devlet, mağdur olmasınlar diye 44 öğrenciyi Van'dan Erzincan'ın Çayırlı İlçesi'ne gönderdi, öğrenciler ise orada faşistlerin saldırılarına uğruyorlar." Haberin haber olma özelliğine sahip olması gereken temel unsurların eksikliği, bizatihi haberin içeriğinden hemen fark edilmektedir. "Kim, ne, nerede, nasıl, neden, ne zaman" sorularına cevap veren doğru dürüst hiçbir açıklamanın yer almadığı bu habere, objektif ölçütler içinde haber denilemeyeceği ve bunların ancak kara propaganda kapsamında değerlendirilebileceği aşikârdır.
16.12.2011 tarihli bir başka haberde ise, "Gemi bozuk ve hava muhalefeti gibi bahanelerle PKK önderi Abdullah Öcalan'la görüşmelere engel oluyorlar, bu da Kürt halkının tahammülünü zorluyor" ifadesine yer verilmiştir. Haberdeki üslûba dikkat edildiğinde, Türk adaleti tarafından suçu kesin görülerek idama mahkûm edilmiş Öcalan'ın bütün Kürtler'in lideri gibi takdim edildiği görülmektedir. Birincisi, kendisine övgü yapılan kişinin azılı bir terörist olduğunu bilmeyen kalmamıştır; hadd-ı zatında bunun böyle olduğu Türk adaletinin kararıyla da tescillenmiştir. İkincisi, bu kişinin hukukî bir kişiliği bulunmamaktadır ve dolayısıyla herhangi bir topluluğu temsil etme yetkisine sahip değildir. Üçüncüsü, muhalfarz böyle bir yetkisi olsa bile, bu temsilin bütün Kürtler'i değil, kendisini Kürt olarak tanımlayana vatandaşlarımızın ancak sınırlı bir kısmını kapsayacağı son 30 yılın pratiğinden bilinmektedir. Dördüncüsü ve daha önemlisi ise, Öcalan'la görüşmelerin engellenmesinin "Kürt halkının tahammülünü zorladığı" iddiasıdır; zira buradaki meydan okuyucu dili, haber mantığıyla ilişkilendirmek hiçbir surette mümkün değildir. Buram buram tehdit kokan bu ifadeyi, haberden ziyade örgüt sloganı ve/veya mesajı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Yukarıda bir kısmı dile getirilen çok sayıda örnek dikkate alındığında ortaya çıkan manzara şudur: Gün TV'nin yayınlarında kullandığı görüntü ve fotoğraflar ile haberi anlatmak için inşa ettiği dil, terör örgütünün kendisini görünür kılma faaliyetlerine hizmet eder bir nitelik taşımaktadır. Mütemadiyen terörist cenaze görüntülerinin, kimin tarafından ve hangi sebeple öldürüldüğü belli olmayan küçük çocuk resimlerinin ekrana getiriliyor olması, bunun herhangi bir rasyonel bağlamdan bağımsız olarak yapılması, ayrıca halkı kin ve nefrete teşvik edecek şiddet içerikli bir dil kullanılması, terörist örgütün kurguladığı zihinsel inşa sürecine hizmet edecek bir altlık oluşturmaktadır.
Bütün bu gerçekler ortadayken, RTÜK'ün -bu satırların sahibinin muhalefet şerhine rağmen- Gün TV'ye müeyyide uygulanmasına gerek olmadığı yönünde karar alması, her şeyden önce RTÜK'ün kuruluş felsefesini inkâr etmek anlamına gelmektedir. Bağımsız bir idarî otorite olmakla birlikte, RTÜK devlet aygıtının içinde yer alan ve kamu idaresinde ifa ettiği rol ile kamu kuruluşu niteliği taşıyan bir organizasyondur. Daha açık bir deyişle RTÜK, söz konusu yayın kuruluşunun masum insanları "avlamak"la itham ettiği devletin bir parçasıdır. RTÜK'ün bu konudaki çekingen tutumu, parçası olduğu devlete yöneltilen bu ithamı zımnen kabul etmek anlamına gelmektedir ki, bu aynı zamanda Türkiye'nin adım adım nasıl bir kaosa, kargaşaya, keşmekeşe, uçuruma götürüldüğünün de nişânesi olmaktadır.
Bu satırların yazarına göre, Gün TV, yapmış olduğu bu yayınlarda, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un "Yayın Hizmeti İlkeleri"ni düzenleyen 8'inci maddesinin;
· (a) bendinde belirtilen "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz",
· (b) bendinde belirtilen "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz",
· (c) bendinde belirtilen "Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz",
· (d) bendinde belirtilen "Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz",
· (e) bendinde belirtilen "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, özürlülük, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez",
· (g) bendinde belirtilen, "Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz"
hükümlerine aykırı yayın yapmıştır. Dolayısıyla ilgili yayın kuruluşuna müeyyide uygulanması hukukun, aklın, devlet ciddiyetinin ve asgarî insanî duyarlılığın bir gereğidir. Ayrıca, barışın, kardeşliğin, birliğin, beraberliğin, ortak yaşamanın da gereğidir. Ayrışmaya, bölünmeye, parçalanmaya müsaade etmemenin, birilerinin oyununa karşı gelmenin, çatışmanın karşısında durmanın da gereğidir. Bu gerekliliğe rağmen RTÜK'ün aldığı "müeyyideye gerek yoktur" kararının, ülkemizde son dönemde cereyan eden altüst oluşla, mihver kaybedişle, pusula şaşmasıyla ve kafa karışıklığıyla paralellik taşıdığını gözönüne alarak, yaşananları milletimize aktarmayı ve böylelikle tarihe bir dipnot düşmeyi vazife saymaktayım.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur. HABER MERKEZİ
|