Hedefimiz Bütün Dünyayla Vizeleri Kaldırmak

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, son birkaç yıl içerisindeki 21 anlaşmayla birlikte 64 ülkeyle vizeleri kaldırdıklarını belirterek, hedeflerinin bütün dünyayla mümkünse vizeleri kaldırmak olduğunu söyledi.

Bakan Davutoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Swissotel'de düzenlenen ''Dış Ekonomik İlişkiler ve Diplomasi'' başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada, iş adamları ve girişimcilerin yeni dönemdeki restorasyonun ve büyük atılım döneminin en önemli aktörleri olduğunu söyledi.
 
İngiltere'de katıldığı bir toplantıda kendisine, ''Türkiye'nin son 10 yıl içinde gösterdiği atılımın arkasındaki temel güç nedir?'' sorusunun sorulduğunu belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
 
''Bu temel gücü keşfetmeden hareket noktamızı anlamamız mümkün değildir. Son 10 yıl içinde biz büyük kaynaklar keşfetmedik. Yeni doğalgaz ve petrol kuyuları da bulmadık. Ama bir şeyi biliyoruz, o da insanımızın büyük enerjisi. Bütün hamlelerimizin tek enerji kaynağı var, o da insan gücümüz. Bunun da görünen en önemli aktörleri iş adamlarımız. Çok köklü tarihi bir gelenekten geliyoruz. Tarihte İpek Yolu'nu kontrol eden büyük devletler kurduk. İpek Yolu'nu kontrol altında tuttuğumuzda bütün şehirlerimizde büyük refah dönemleri yaşandı. Düşüş veya gerileme dönemi diye adlandırılan dönemler sadece siyasi olarak güç kaybettiğimiz dönemler değildir. Aslında ekonomik gücümüzün zayıfladığı, İpek Yolu'nun temel atardamarları üzerindeki kontrolümüzün zayıfladığı, ticaretimizin azaldığı dönemlerdir.''
 
Davutoğlu, Türkiye'nin modern dönemde dört büyük restorasyon yaşadığını ve bunların her birinin ekonomik karşılığı olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
 
''Birisi Tanzimat. Devlet yeniden tanzim edilirken ilk defa bu geleneksel ekonomik havzaların içerisinde Avrupa ekonomisine entegre olma dönemi yaşandı. Büyük sıkıntılarla, büyük çabalarla Cumhuriyetin kuruluşu gerçekleştiğinde İzmir İktisat Kongresi tertip edildi. Milli iktisadın sağlam temellerinin olabilmesi için. Çünkü yeni bir devlet inşa ederken bunun ekonomik ayağının da güçlü olması lazım. Üçüncü büyük restorasyon da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra demokrasi Türkiye'ye yerleşirken, aslında demokrasiyle birlikte insanımızın hareket etme kabiliyeti, mobilizasyon gücü de devreye girdi. Daha önceki kontrollü devletçi yapılarda temel hedef şuydu; 'Herkes bulunduğu yerde dursun'. Ama 1950 ile birlikte bu kez özel sektörün önü açılıp bir taraftan da devletin, milletin önünün açılma dönemi yaşandı.''
 
Çok kıt kaynaklarla bugünlere gelindiğini anımsatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
''Son 70 yıl içinde özel sektörümüzün katettiği mesafe mucizevi bir mesafedir. Ben sizlere teşekkür ediyorum. Çünkü dediğim gibi bizim devlet geleneğimiz sömürge ülkelerinde olduğu gibi kaynak aktarımına dayanmıyor. Gittiğimiz yere adalet, irfan götürmeye çalıştık ama oradaki kaynakları aktarma düşüncesi içinde olmadık. Dolayısıyla o kaynakları aktaran büyük şirketler doğmadı bizde, diğer ülkelerde olduğu gibi. Ama dediğim gibi son 70 yıl içinde demokrasiyle birlikte gelişen büyük bir özel sektör dinamizmi yaşandı. Anadolu'nun gücü büyük şehirlere akın akın geldi. Birçok şehirleşme sıkıntıları yaşadık. Bir savaş nesli olan dedelerimizin neslinden sonra babalarımızın nesli neredeyse bir ekonomik mücadele içinde kimi zaman sıkıntılarla geçti.''
   
Demokrasi ve özel sektörün gelişimi
   
Demokrasiyle özel sektörün gelişmesinin paralel seyrettiğine dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:
 
''Bir yerde demokrasi yoksa, demokratik özgürlükler sınırlanmışsa, mal ve insan mobilizasyonuna, fikir mobilizasyonuna birtakım sınırlamalar getirilmişse, özel sektör gelişemez. Şimdi dördüncü büyük restorasyonun içindeyiz son 10 yıldır yaşanan. Aslında bu restorasyonun ilk izleri rahmetli Özal döneminde başlamıştı. Kendisini rahmetle anıyoruz, büyük bir öngörüyle DEİK'in 1986'da kurulmasını sağladığı için. Bir proje olarak başladı ama şimdi dünyanın en önemli kuruluşlarından birisi haline geldi.''
 
Davutoğlu, son 10 yılda gerçekleştirmeye çalıştıkları restorasyon faaliyetinin üç önemli ayağı bulunduğunu belirterek, bunlardan ilkinin demokratikleşme ve özgürlük alanlarının genişlemesi, ikincisinin ekonomik restorasyon, üçüncüsünün ise aktif ve dünyanın her yerinde etki gücünü artıran dış politika olduğunu ifade etti.
 
Bu üçlü sac ayağının birini çekerseniz diğerinin tutulamayacağını anlatan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
 
''Öyle bir büyük atılım gerçekleştirin ki, demokratik atılımlar biraz zayıf kalsın ama iş dünyası gelişsin, mümkün değil. İş dünyasının önce aradığı şey tarih boyunca güvenliktir, özgürlüktür. Güvenlik olacak ki ticaret yapabilsin, yatırım yapabilsin. Ama özgürlük de olacak ki, yaptığı malı istediği yere satabilsin. Yeni ve yaratıcı fikirleri ortaya koyabilsin. Demokrasinin olmadığı yerde özel sektörün ve ekonominin canlanması mümkün değil. Ya da çok kontrollü bir şekilde yürür, bir müddet sonra da Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi dinamizmini kaybettiği anda gerilemeye başlar. Çin dahi kendi yapısını yeniden reforme etmek suretiyle aslında yeni şartlara intibak etmeye çalışıyor. Bizim için ülkemizdeki bu yeni restorasyon döneminin olmazsa olmaz ilk ilkesi, demokrasimizin yerleşmesi, kökleşmesi, iç barışımızın ve devletimizle milletimiz arasındaki köprülerin en güçlü şekilde tahkim edilmesidir.''
   
Çözüm süreci
   
Davutoğlu, Türkiye içindeki ekonomik canlanmanın Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne yansıyabilmesi için çözüm sürecinin büyük bir şans olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
 
''Biz veya herhangi bir toplum dengesiz bir ekonomik kalkınmayı sürdüremez. Sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın en önemli özelliklerinden biri, ülkenin bütününe yayılabilme kabiliyetidir, ülkenin bütün kaynaklarını hareket ettirebilme kabiliyetidir. Maalesef terör sebebiyle son 30 yıl içinde Türkiye'de belli bölgelerde yatırım yapma imkanı, o bölgelerin dış bölgelerle güçlü bağlar kurma imkanı zayıf kalmıştır. Şimdi inşallah son yıllardaki büyük demokratik açılımlara paralel olarak bu çözüm süreci mutlaka başarıya ulaşacak ve Türkiye kendi iç konsolidasyonunu demokrasiyle birlikte gerçekleştirmiş olacak.''
 
Davutoğlu, Cumhuriyet tarihindeki en önemli restorasyonun bu dönemde yaşandığını belirterek, bunun en önemli sebeplerinden birinin 10 yıldır süren siyasi istikrar olduğunu ifade etti.
 
Bu şansa Özal'ın sahip olamadığını belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
''90'lı yıllarda dünya ticareti genişlerken Türk ekonomisi daralma yaşadı. Üç tane büyük kriz geçirdi. Şimdi ise dünya ekonomisi kriz döneminde, Türk ekonomisi büyüyor. Düşünün, 90'lı yıllarda bu restorasyon gerçekleşmiş olsaydı, dünya ekonomisi genişlerken, ekonomimiz nereye gelirdi. Yani 1994 krizini yaşamasaydık, yani 28 Şubat'ı yaşamasaydık, yani üç partili koalisyonlarda bir bakanın yaptığını bir bakanın bozması gibi süreç yaşanmamış olsaydı nereye gelirdik hayal ediniz.''
 
Davutoğlu, Türkiye'nin son yıllarda büyükelçilik açtığı yerlere Türk Hava Yolları'nın hemen uçuş gerçekleştirdiğini belirterek, ''Elhamdülillah THY'nin kapasitesinin artmasıyla bizim büyükelçilik açma hızımız arasında bir paralellik sağlandı. İşte bu, ulaşım stratejisiyle dış politika stratejisi arasındaki bağı gösteriyor'' diye konuştu.
 
Davutoğlu, 90'lı yıllarda bütün ekonomiler genişlerken Türkiye'nin büyüyememesinin sebebinin; istikrarlı hükümet yapılarının olmaması, terör ve arka arkaya yolsuzluklardan kaynaklanan büyük kayıplar üzerinde gerçekleşen ekonomik krizler olduğunu kaydetti.
 
İnsanoğlunun zaman ve mekanı değiştiremeyeceğine dikkati çeken Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
 
''Zaman ve tarihi iyi değerlendirirseniz sıçrama yaparsınız. Değerlendiremezseniz o coğrafyada barınamazsınız. Bizim bu anlamda o kadar avantajlı, bize imkanlar sağlayan coğrafyamız var ki. Ekonomik restorasyonu Türkiye içine kapanarak yapamaz. Çünkü içine kapanarak ekonomik restorasyon yapma modeli çağ dışıdır. Kendinize güveneceksiniz, ülkenizi dışarı açacaksınız. Bu anlamda şöyle bir muhasebe yapın, 2023'te dünya ekonomisinde ilk 10 ülke arasına gireceğiz diyoruz. Peki o diğer 9 ülke nasıl ülkeler, kim acaba- Diğer 9 ülkenin hemen hemen tümü, her biri bizim 10 mislimiz, 7 mislimiz büyüklükte ülkelerdir. ABD, Rusya, Çin, Kanada, Brezilya, Avustralya...
 
Peki bu açığı biz nasıl kapatacağız- Nereden ve hangi kaynağı kullanarak bu coğrafi açığımızı, yani alan açığımızı, kaynak açığımızı kapatacağız- Bunun yolu, coğrafyanızı genişleteceksiniz, ufkunuzu öylesine büyüteceksiniz ki, kıta ölçekli üretim yapan ülkelerin ürettiği o ölçeğe ulaşacak kadar çevrenizi açacaksınız. Niye biz vizeleri kaldırma politikası takip ediyoruz- Hem vatandaşlar rahat etsin diye ama onun kadar önemlisi bu açığı kapatmak için. İstiyoruz ki, iş adamlarımız çevre ülkelerde ve diğer ülkelerde öylesine rahat hareket etsinler ki, kaynak üretebilsinler, bu çok önemli.''
 
Davutoğlu, son birkaç yıl içerisindeki 21 anlaşmayla birlikte 64 ülkeyle vizeleri kaldırdıklarını belirterek, hedeflerinin bütün dünyayla mümkünse vizeleri kaldırmak olduğunu söyledi.
 
Dün Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı'yla akşam yemeğinde bir araya geldiklerini anımsatan Davutoğlu, ''İlk açtığım konu, 'Yeni Zelanda bize vizeleri ne zaman kaldırır-' oldu. 'Biz 1958'den beri size vize uygulamıyoruz. Vizeyi kaldırın' dedik. Hatta şöyle bir şaka da yaptım; 'Sizin dedeleriniz Gelibolu'ya gelirken bize haber etmeden geldiler. Şimdi bir borcunuz var. Biz de haber etmeden size gelmek istiyoruz'. İnşallah ilk fırsatta kaldıracağız'' diye konuştu.
 
Davutoğlu, iş adamlarının her yerde devleti arkalarında hissetmesi gerektiğini söyledi.
 
Türkiye dünyada ilk 10 ekonomi arasına girecekse, insanın hareket etmesiyle bunun gerçekleşeceğini belirten Davutoğlu, ''Bazıları petrolü hareket ettirerek birikim sağlıyor. Biz ise insanımızı hareket ettireceğiz. Korkmayacağız bu hareketten. Onun için vize muafiyetiyle bunu sağlamaya çalışıyoruz. Neden, çünkü coğrafyamız önemli bir coğrafya fakat dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek için yeterli bir coğrafya değil'' diye konuştu.
 
Devlet adamları olarak görevlerinin, bu coğrafyayı en maksimum düzeyde değerlendirmek olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
 
''Hep kullandığımız bir tabir var; 'gönüldaşlar' ve 'tarihdaşlar', yakın havzalarımızla bütünleşeceğiz. Yakın havzalarımızla bütünleşmeden, onlarla kardeşlik, eşitlik esası üzerine daha büyük ekonomik havzalar oluşturmadan biz bu büyük enerjiyi harekete geçiremeyiz. Onun için şimdi önümüze bazı engeller çıkarmaya çalışıyorlar. Biz komşularla sıfır sorunu söylediğimizde esas hedefimiz buydu. Komşularla sıfır sorun olmayacağını biliyoruz. Amacımız, bir mantaliteyi değiştirmek. Eğer siz Rusları ezeli düşman, Yunanları modern düşman, Arapları bizi arkadan vuranlar, Ermenileri bize ihanet edenler, İran'ı tarihi rakip gördüğünüzde nereye hareket edeceksiniz- Biz tam da bu şeyi yıkmak, çevreyle bütünleşmek istiyoruz. Bu coğrafyalarla, bu ülkelerle bütünleşmeden biz dünyaya açılamayız. Edirne, Balkanlar'la iyi olacağız ki o parlak dönemlerini yaşasın. Böyle çıkmaz sokak gibi serhat şehir demesi güzel ama ondan sonrası yok gibi.''
 
Türkiye'nin ekonomik coğrafyasını geliştirmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:
 
''Sınırlara saygı göstererek ekonomik havzamızı bütünleştirmek... Enerji politikalarıyla bütünleştirmek... Ulaştırma politikalarıyla bütünleştirmek... Bunu yapmak için vizeleri kaldırıyoruz. Türkiye ile Rusya arasında vizelerin kalkacağına, 4 sene önce söylesek inanır mıydınız- Nasıl kalktı bu- Bir yüksek düzeyli işbirliği toplantısında sayın Putin, sayın Başbakanımız, dışişleri bakanları otururken, 'Bunu kaldırsak ne olur-' diye bir şeyde bulunuldu. Hemen kaldıralım dedik.''
 
Davutoğlu, Yunanistan'la 25 anlaşma imzalandığını anımsatarak, ''Bütün Türk-Yunan tarihinde, Cumhuriyet döneminde Yunanistan'la 37 anlaşma imzalanmıştı 2011'e kadar. 2-3 sene içinde toplam Yunanistan'la 48 anlaşma imzaladık. 87 yılda yapılan anlaşmadan daha fazla'' diye konuştu.
 
Türkiye'nin AB'ye ihracatının 1996'da 12.5 milyar dolar olduğunu ve bu rakamın şimdi 59.2 milyar dolara çıktığını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
 
''İthalatımız 24.5 milyar dolardan 87.5 milyar dolara çıktı. Yani ihracatımız ithalatımızdan daha hızlı bir artış trendi içinde. Bunu daha da sağlam temellere oturtacağız. AB, bu geniş dediğim coğrafi açılımın en önemli ayaklarından birisidir. Bu anlamda AB ile ilişkilere de önümüzdeki dönemde büyük bir ivme katmaya kararlıyız. Önce vize. Bazen sert gidiyor müzakereler ama ciddi bir ilerleme de sağlandı. Şu anda da hala müzakereleri sürdürüyoruz. Geri kabul anlaşması, biyometrik pasaport ve entegre sınır yönetimi olarak kriterler benimsenmiş 2009'da vize anlaşması için.
 
Biyometrik pasaporta 6 ay içinde geçtik. Geri kabul anlaşması hiç beklemedikleri şekilde tamamlandı. Ama imza atmadık, paraf da etmedik o zaman. Dediler ki, 'Siz geri kabul anlaşmasını imzalayın, müzakerelere sonra başlayın'. İlgili komiserle görüştüm. Dedik ki 'Biz artık AB'nin tutumunu, müzakere yöntemini anladık. Zihnimizde bunun sicili var. AB'ye önceden bir şey verilmez. Onlar ne verirse onun karşılığını doğru tanımlamanız gerekir. Sözlü ifadeye güvenmeyiz'. Dedi ki 'Ben Türkiye'nin dostuyum, merak etmeyin. İmzayı atın ben vize muafiyet yetkilendirmesini alacağım'. Dedik, 'Kusura bakma, sana güvenimiz tam. Aynen 2004'te Verheugen'e, Schröder'e güvendiğimiz gibi. Onlar da 'Kıbrıs'tan evet çıkarsa tüm Türklere izolasyonu kaldıracağız' dedi. Ama AB'ye güvenimiz yok'. Söze söz, parafa paraf, imzaya imza, uygulamaya uygulama...''
 
ABD ile AB arasında Transatlantik Yatırım Ticaret Ortaklığı konusunda görüşmeler olduğunu belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
 
''Sayın Kerry'nin de katıldığı, İtalya'da yapılan transatlantik yemeğinde bu konu açıldı. Kendilerine çok açık bir şekilde bütün AB bakanları önünde, 'Herhalde transatlantikten anladığınız coğrafyanın içine Akdeniz de giriyor. Bu mesele sadece AB ve ABD arasında tamamlanırsa hem gayri adil olur hem de transatlantik kavramına ihanet olur. O kavramın dışında kalır. Biz bu oyunun dışında kalmayız' dedik. Çok açık bir şekilde sayın Kerry, bütün bakanların önünde, 'Bizim için bu görüşmenin en asli üyelerinden birisi Türkiye'dir. Dolayısıyla bu ortaklığın bir parçasıdır' dedi. Sonra buraya geldiğinde daha detaylı konuştuk. Bu bizim için hayati bir konu.''
 
Davutoğlu, ABD ile Türkiye arasındaki ticaret rakamlarından memnun olmadıklarını ifade ederek, ''Eğer AB aynen Meksika ile, Güney Kore ile yaptığı gibi bizim dışımızda ABD ile de bir serbest ticaret anlaşması yaparsa, bizim buradan kaybımız büyük olur. Onun için sayın Obama'nın 4 sene önce geldiğinde kurduğumuz ekonomik mekanizmaları harekete geçireceğiz'' diye konuştu.
 
Orta Doğu'ya bakıldığında büyük bir dönüşüm yaşandığının görüldüğünü anlatan Davutoğlu, ''Şimdi büyük bir fırsat var. Bunu fırsatçılık anlamında söylemiyorum. Yeni bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümde Türkiye'yi, Anadolu coğrafyasını koptuğu bu havzalarla tekrar bütünleştireceğiz. Devletimizin stratejisi budur'' dedi.
   
Müteahhitlere teşekkür
   
Konuşmasını, Türk müteahhitlere teşekkür ederek sürdüren Davutoğlu, ''Büyük bir iftihar vesilemizsiniz. Sizin yurt dışında yaptığınız, koyduğunuz her taş Türkiye'de ekonomimizin üstüne koyduğunuz taş anlamına geliyor, bir bina inşa etmek anlamına geliyor'' dedi.
 
Davutoğlu, Türk iş adamlarının müteahhitliğin yanında enerji alanına da girmelerini istediklerini belirterek, ''Biz bütün sektörlere girmeliyiz. Çünkü buna gücümüz var. Çok büyük şirketlerimiz var, daha da büyük şirketler oluşturmamız lazım. Özellikle enerji sektöründe. Hani eskiden 'Su akar Türk bakar' gibi bir şey vardı, onu kırdık. Bundan sonra da çevremizde 'Doğalgaz akar, petrol akar Türk bakar' dedirtmeyeceğiz'' diye konuştu.
 
Geçen yıl Suriye ile olan ticaretin önemli ölçüde azaldığını, ihracatın 570 milyon dolara düştüğünü aktaran Davutoğlu, ''Ama Orta Doğu ile ticaretimiz bağlamında bir başka rakam vereyim. 2011-2012 arasında Orta Doğu'yla toplam dış ticaretimiz yüzde 33.5 artış gösterdi. Bir yılda yüzde 33 artış. İhracatımız yüzde 55.9 arttı ve 38.6 milyar dolara ulaştı. Ticaret fazlamız yüzde 64.9 arttı'' dedi.
 
Davutoğlu, AB ile 2002'deki toplam ticaretin 28.4 milyar dolar olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
 
''İhracatımız şimdi 59 milyar dolar. Yani ihracatımız iki misline yakın artmış. Ama ihracatımız içindeki AB'nin oranı yüzde 54.6'dan yüzde 38'e düşmüş. Orta Doğu'da ihracatımız 2002'de 3.1 milyar dolar. Bütün Orta Doğu'da. Şimdi 38.6 milyar dolar. 10 mislinden fazla. Orta Doğu politikamızın ne derece doğru olduğunu tartışmaya açanların kulaklarına küpe olsun diye söylüyorum. Bu politika doğrudur ve sürdürülecek. Bütün Orta Doğu'da en büyük sanayi kapasitesine sahip ülke biziz. Bunu yapabiliriz. Bakın Afrika'da 2002'de 1.7 milyar dolarmış ihracatımız. Şimdi 13.4 milyar. Ki Afrika politikalarımızda iş adamlarımızın gerçekleştirdiği mucizeye teşekkür ediyoruz.''
 
Davutoğlu, Afrika'da son 4 yıl içinde Türk büyükelçiliklerinin sayısının 12'den 34'e çıktığını belirterek, Türkiye'nin şu anda Afrika'da en çok büyükelçiliği olan ülkeler arasında yer aldığını ifade etti.
 
Myanmar'a açtıkları büyükelçiliğe de dikkati çeken Davutoğlu, Myanmar genelkurmayından izin alındığını ve orada bulunan Türk şehitliklerinin şu anda yapıldığını söyledi.
 
Somali'de yapılan çalışmaların örnek nitelikte olduğuna değinen Davutoğlu, ''İki sene önce bizim Somali'de planlayıp da yapmadığımız hiçbir şey yok. Nerede olursa olsunlar Somalililer şimdi Türk kardeşlerinin yaptıklarından bahsediyor'' dedi.
 
Davutoğlu, önemli bir çalışmalarını da dünyadaki bütün uluslararası ekonomik örgütlere üye olmanın oluşturduğunu belirterek, şöyle devam etti:
 
''Eskiden mesela Karadeniz Ekonomik İşbirliği vardı. Avrupa Birliği veya Ekonomik İşbirliği Teşkilatı. Son 4-5 yıl içinde biz Asean'a ortak üye olduk. Shangay İşbirliği Örgütü'ne gözlemci olduk. Latin Amerika Ekonomik İşbirliği Alanı'na üye olduk. Afrika Birliği'ne gözlemci olduk. Türk-Arap Ekonomik Forumu kurduk. Karayip Ülkeleri Örgütü'ne gözlemci üye olduk. Şu anda çok iddialı bir şekilde söylüyorum. Bizim üye, gözlemci üye, diyalog ortağı olmadığımız hiçbir uluslararası örgüt kalmadı. Bu da şunun için önemli. Bunlarla tek tek serbest ticaret anlaşması yapmaya çalışıyoruz. Ve nihayet G-20 üyesiyiz. G-20'ye eskiden de üyeydik ama şimdi G-20'nin bir başarı hikayesi olan ülkesiyiz. 2015 yılında da G-20'ye ev sahipliği yapacağız. Bir taraftan zenginler kulübündeyiz, bir taraftan da fakirler kulübünün hamisiyiz.''
 
Toplantıda büyükelçilere verdikleri talimatı iş adamlarına da tekrar etmek istediğini belirten Davutoğlu, ''Bu talimat, Atatürk tarafından İstiklal Harbi'nde askerlerimize verilmişti. 'Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Satıh da bütün vatandır'. Ben bakan olduğumda ilk talimatım bakanlığa, 'Hattı diplomasi yoktur, sathı diploması vardır. Satıh ise tüm dünyadır' demiştim. Şimdi size de diyorum ki; 'Hattı iktisat yoktur sathı iktisat vardır, o satıh ise bütün küredir'' diye konuştu.

kaynak:akasyam.com

WhatsApp İhbar Hattı
05459031060
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!

Bakmadan Geçme