Halil İbrahim Sezer Haber Expres TV'ye konuştu!
Halk oyunlarına adanmış bir ömür ve edebiyatla yoğrulmuş bir yürek olan Halil İbrahim Sezer Haber Expres TV'ye özel açıklamalarda bulundu
Bu hafta TOKAT merkezdeyiz. Konuğumuz, halk oyunlarına adanmış bir ömür ve edebiyatla yoğrulmuş bir yürek olan Halil İbrahim Sezer. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz bu özel röportajda, onun ilham verici hayatına ve kültürümüze olan derin bağlılığına yakından tanık olacağız. Tokat'ın bereketli topraklarından filizlenen ve yirmi yılı aşkın süredir genç nesillere halk oyunlarını sevdiren Sezer, aynı zamanda kalemiyle de kültürümüzün köklerine iniyor. Gelin, bu değerli eğitimci ve yazarın dünyasına birlikte adım atalım.
Remzi ÖZKAN: Öncelikle röportajımıza hoş geldiniz değerli hocam. Kendinizi kısaca tanıtmanızı rica ediyor ve hemen akabinde halk oyunlarına olan ilginiz nasıl başladı ve bu alanda 20 yılı aşkın bir süredir eğitmenlik yapma süreciniz nasıl gelişti, diye sormak istiyorum.
Halil İbrahim Sezer: Kıymetli hocam, öncelikle teşekkür etmek istiyorum bu nazik davetiniz için. Ben 1985 yılında Tokat'ın Ortaören köyünde, beş çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldim. Doğduğum köy ve köyümüzün bulunduğu Çamlıbel havzası, halk oyunları kültürünün günümüzde bile en yoğun şekilde yaşatıldığı bölgelerden biridir. Bu yörede doğan herkes için halk oyunları adeta bir yaşam biçimidir. Ya oynar ya da halk oyunlarını çok sever ve de destekler. Babamız da halk oyunlarını çok severdi. Köy düğünlerinde, daha yedi yaşımdayken babamın serçe parmağından tutarak halk oyunlarına ilk adımımı atmıştım.
Sonrasında eğitim hayatım boyunca çeşitli halk oyunları ekiplerinde yer aldım. Askerlik görevimi tamamladıktan sonra sınavlara girerek eğitmen, usta öğretici ve antrenör unvanlarını aldım. Yaklaşık 20 yıldır Tokat merkez, köy ve ilçelerinde halk oyunları öğrencileri yetiştiriyor, ekipler kuruyor ve kültürümüzü yaşatmaya çalışıyorum.
Remzi ÖZKAN: Gençlere, kültür ve sanatla ilgilenmeleri yönünde verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Halil İbrahim Sezer: Gençlere en büyük tavsiyem, sadece halk oyunlarını değil, tüm Türk kültürünü tanımaları ve sahip çıkmalarıdır. Çünkü kültür; bir milletin hafızası, kimliğidir. Müzikten edebiyata, halk oyunlarından gelenek ve göreneklerimize kadar her bir unsur bizim zenginliğimizdir. Kültürle yoğrulmuş bireyler hem kendilerine hem de yaşadıkları topluma değer katar. Bu nedenle gençlerimizin kendi köklerini araştırmalarını, kültürel değerlerimizi öğrenmelerini ve öğrendiklerini gelecek nesillere aktarmalarını gönülden tavsiye ediyorum.
Remzi ÖZKAN: Yazar olarak, edebiyatla halk kültürünü birleştirmenin size kattığı en önemli şey nedir?
Halil İbrahim Sezer: Edebiyatla halk kültürünü birleştirmek, bana köklerimle daha güçlü bir bağ kurma fırsatı sundu. Yazdığım her eser, sadece bir hikâye anlatmıyor; aynı zamanda kültürümüzün renklerini, duygularını, değerlerini geleceğe taşıyor. Bu süreçte hem kendimi ifade etmenin yeni yollarını buldum hem de halk kültürünün ne kadar derin ve zengin olduğunu bir kez daha fark ettim. Edebiyat sayesinde kültürümüzü sadece yaşamakla kalmayıp, yazılı bir miras olarak da kalıcı hale getirmenin mutluluğunu yaşıyorum. İlk kitabımı yazarken hissettiğim heyecanı hâlâ unutamam; o heyecan, her yeni satırda yeniden canlanıyor.
Remzi ÖZKAN: Bir kültür sanat eğitimcisi olarak, kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması adına toplumda daha çok hangi adımların atılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Halil İbrahim Sezer: Kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması için öncelikle aileden başlayan bir bilinç oluşturulması gerektiğine inanıyorum. Çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren kendi kültürlerini tanıtmalı, onlara bu mirasın önemini anlatmalıyız. Eğitim kurumlarında kültür ve sanat derslerine daha fazla yer verilmeli, halk oyunları, geleneksel müzik ve edebiyat gibi alanlarda uygulamalı çalışmalar yapılmalıdır. Yerel yönetimlerin kültürel etkinliklere daha çok destek vererek, köylerde ve şehirlerde düzenlenecek festivaller, şenlikler ve yarışmalarla halkın katılımı teşvik edilmelidir. Ayrıca sosyal medya ve dijital platformlar, kültürel değerlerin tanıtımı için etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Kısacası, kültürümüzü yaşatmak ancak hep birlikte ve her alanda sahip çıkarak mümkün olabilir.
Remzi ÖZKAN: "Kültürümü Öğreniyorum" ve "Güzel Yürekli Murtaza" adlı kitaplarınızda hangi mesajları vermek istediniz? Bu kitaplar kültürel değerlerin aktarılması noktasında nasıl bir role sahip?
Halil İbrahim Sezer: “Kültürümü Öğreniyorum” kitabımda, çocuklarımıza ve gençlerimize kültürümüzün temel taşlarını sevdirerek öğretmeyi amaçladım. Geleneklerimizi, oyunlarımızı, değerlerimizi basit ve anlaşılır bir dille aktarmak istedim. “Güzel Yürekli Murtaza” ise, Anadolu insanının saf, temiz ve fedakâr ruhunu yansıtan bir hikâyedir. Bu eserlerle hem geçmişimize sahip çıkmayı hem de kültürel değerlerimizin unutulmadan geleceğe taşınmasını sağlamayı hedefledim. Her iki kitabın da kültürel aktarımda bir köprü görevi görmesini ve özellikle genç nesillerde farkındalık oluşturmasını istedim.
Her satırını yazarken çocukluğumun köy anıları, düğünler, bayramlar, samimi komşuluklar gözümde canlandı. Belki de bu yüzden, yazarken kalemim değil kalbim konuştu diyebilirim.
Remzi ÖZKAN: Türkiye Halk Oyunları Federasyonu’na bağlı ikinci kademe antrenörü olduktan sonra, halk oyunlarına olan bakış açınızda nasıl bir değişim yaşadınız?
Halil İbrahim Sezer: İkinci kademe antrenör olduktan sonra halk oyunlarına bakış açımda ciddi bir değişim yaşadım. Öncesinde halk oyunlarını sadece bir sevda, bir tutku olarak görüyordum. Ancak antrenörlük eğitimiyle birlikte, bu alanın ne kadar bilimsel, plânlı ve sistemli bir çalışma gerektirdiğini öğrendim. Artık sadece oyun figürlerini değil, o figürlerin arkasındaki tarihi, kültürel bağları da daha derinlemesine araştırıyor ve öğretiyorum. Her adımın, her figürün bir anlamı olduğunu, halkın yaşam biçimini ve duygularını yansıttığını daha iyi kavradım. Antrenörlük, bana hem disiplin hem de sorumluluk bilinci kazandırdı.
Remzi ÖZKAN: Yirmi yılı aşkın süredir eğitmenlik yapıyor ve birçok öğrenci yetiştirdiniz ve yetiştirmeye devam ediyorsunuz. Bu uzun bir zaman dilimi gerçekten. Zaman zaman çeşitli etkinlikler vesilesiyle, Tokatlı folklor ekipleriyle de aynı programlarda yer aldığımız oluyor ve fırsat buldukça sohbetlerimiz oluyor. O sohbetlerde folklorun, bir gönül meselesi, olduğunu ve onu çok sevmekle her şeyin başladığı dile getiriliyor. Ancak, bu alanda büyük sorunlar olduğunu ve özellikle arkadan kendilerini takip eden gençlerin yetişmediğini, bu kültüre yeni neslin rağbet göstermediğini ve bu kültürün de adeta yok olma noktasına geldiğini anlatıyorlar, bunun üzüntüsünü ve kaygısını taşıdıklarını dile getiriyorlar. Bu bağlamda sizin özverili çalışmalarınızın önemle altını çizmek istiyorum. Çünkü folklor ekiplerimizin dertlerinden
birine can suyu oluyorsunuz. Bu yüzden çalışmalarınız çok değerli, çok önemli. Peki hocam, öğrencilerinize ilham vermek ve onlara halk kültürünü öğretmek için hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Halil İbrahim Sezer: Öğrencilerime halk kültürünü öğretirken önce onlara sevdirerek başlıyorum. Bir oyun figürünü öğretmeden önce o figürün hikâyesini, doğduğu coğrafyayı ve taşıdığı anlamı anlatıyorum. Böylece sadece hareketi değil, ruhunu da öğreniyorlar. Derslerde samimi bir ortam oluşturmaya çalışıyorum; hata yapmaktan korkmadan, özgüvenle kendilerini ifade etmelerini sağlıyorum. Ayrıca sahneye çıkarak gerçek bir deneyim yaşamalarını çok önemsiyorum. Sahnedeki heyecanı tattıklarında, halk oyunlarına olan bağlılıkları daha da artıyor. Her öğrencimin kendi kültürel kimliğini keşfetmesine rehberlik etmeye çalışıyorum.
Remzi ÖZKAN: Edebiyat ve kültürle ilgili çalışmalarınızda, halk oyunlarıyla paralel olarak hangi temaları işliyorsunuz?
Halil İbrahim Sezer: Edebiyat ve kültürle ilgili çalışmalarımda, halk oyunlarının yanı sıra Anadolu insanının yaşam mücadelesi, fedakârlık, dayanışma, dostluk ve gelenekler gibi temaları da işliyorum. Hikâyelerimde ve yazılarımda, köy hayatının sıcaklığını, insanlarımızın samimiyetini ve kültürümüze olan bağlılığını yansıtmaya çalışıyorum. Çünkü halk oyunları sadece bir dans değil; oynamaya başlamadan önce yaşanmış hayatların, sevinçlerin ve acıların bir yansımasıdır. Yazdığım her satırda bu ruhu yaşatmaya özen gösteriyorum.
Remzi ÖZKAN: Halk oyunları ile yazı yazmak arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Halil İbrahim Sezer: Halk oyunları da yazı yazmakta, aslında birer duygu ve kültür aktarımıdır. Halk oyunlarında bedenimizle bir hikâye anlatırız; yazıda ise kalemimizle duyguları şekillendiririz. İkisi de yaşanmışlıkları, sevinçleri, hüzünleri ve umutları taşır. Her
bir adım, her bir figür nasıl bir anlam taşıyorsa, yazının her satırı da bir ruh taşır. Bu yüzden ben halk oyunlarını oynarken de yazı yazarken de kendimi aynı duygunun içinde buluyorum: Kültürümüzü yaşatmak ve geleceğe aktarmak.
Remzi ÖZKAN: Gelecek projeleriniz arasında neler var, diyerek sorularımı sonlandırmış oluyorum. Röportajımıza renk kattınız. Başarılarınız, bitimsiz olsun diliyorum. Güzel ülkemin bir yerlerinde, karşılaşabilmek dileğimle çok teşekkür ediyorum değerli hocam.
Halil İbrahim Sezer: Halk oyunları kurslarımızı her platformda sürdürmeye devam edeceğiz. Ayrıca kültürel değerlerimizi yaşatmak adına yeni kitaplar yazmayı da sürdüreceğim. Bu güzel röportaj için ben de size teşekkür ediyorum. Başarılarınız daim olsun.