Geçmişten Günümüze Boşanma Sebepleri
Boşanma Avukatı Aydın Aydar: 'Değişen Sadece Sebepler Değil, İnsanların Ruhu Oldu'
Boşanma Avukatı Aydın Aydar: "Değişen Sadece Sebepler Değil, İnsanların Ruhu Oldu"
Güneş, İstanbul'daki ofisinin penceresinden süzülüp eski ahşap masasının üzerindeki toz zerrelerinde dans ederken, Avukat Aydın Aydar'ın gözleri raflarda dizili klasörlere takılıyor. Her biri birer roman kalınlığındaki o dosyalar, sadece dava numaraları ve kanun referanslarından ibaret değil; onlar umutların, öfkelerin, pişmanlıkların ve bazen de yeniden doğuşların 35 yıllık arşivi. Meslekte bir ömür devirmiş olan Avukat Aydın Aydar, o arşivin kapağını aralayarak bizi sadece hukuki bir yolculuğa değil, Türkiye toplumunun ruhsal röntgenini görmeye davet ediyor.
"Her şeyin daha net, daha keskin hatlarla ayrıldığı bir dönemde başladım ben bu mesleğe," diye söze başlıyor Aydın Aydar. "O zamanlar davalar daha basitti belki ama yaşanan acılar çok daha derindi ve sessizdi."
90'ların Sessiz Çığlığı: Ayıp, Baskı ve Kırık Gurur
"1990'larda boşanma davası, bir ailenin başına gelebilecek en büyük 'ayıplardan' biriydi. Duruşma salonları, bugünkü gibi değildi. Koridorda başını öne eğerek bekleyen, konuşurken sesi titreyen kadınlar, öfkesini ve çaresizliğini bıyık altından biriktirdiği sessizliğe gömen adamlar vardı. Dava dilekçeleri genellikle iki ana eksende dönerdi: ispatlanabilen fiziki şiddet ve tüm mahallenin bildiği, artık saklanamayan bir aldatma. Kadının ekonomik güvencesi neredeyse hiç yoktu. Şiddet görse bile bunu ispatlayamazsa, 'huysuz, geçimsiz kadın' damgası yer, ailesinden bile destek göremezdi. Boşanmak iki kişinin özel kararı değil, tüm sülaleyi ilgilendiren bir 'namus meselesiydi'. Mesele mutluluk arayışı değil, bir zulümden kurtulma çabasıydı ve bu çaba bile çoğu zaman korku duvarına çarpardı."
2002 Miladı: Onurun ve Emeğin Hukuki Tescili
Avukat Aydın Aydar'a göre, aile hukukundaki en büyük kırılma, 2002'de Medeni Kanun'un yenilenmesiyle yaşandı. Bu değişimin sadece mal paylaşımını değil, psikolojiyi de değiştirdiğini vurguluyor:
"O kanun değişikliği, kadınlara sadece evlilikte edinilen malların yarısını değil, kaybettikleri özgüveni ve onuru geri verdi. 'Evin içindeki emeğimin de bir değeri var' bilinci, bir devrimdi. Artık masanın karşısına daha dik oturan, haklarını bilen, ne istediğinden emin kadınlar görmeye başladık. Bu durum, erkeğin de evdeki rolünü ve sorumluluklarını yeniden sorgulamasına neden oldu. 'Ben çalışıyorum, o evde oturuyor' zihniyeti, yerini 'biz bir hayatı paylaşıyoruz' anlayışına bırakmak zorunda kaldı. Elbette bu geçiş sancılı oldu, hala da oluyor. Ama o kanun, evliliği bir tahakküm ilişkisinden çıkarıp bir ortaklık sözleşmesine dönüştürme yolundaki en önemli adımdı."
Günümüz: Dijital Labirentler, Narsisizm Salgını ve Velayet Savaşları
35 yıllık tecrübenin süzgecinden geçen gözlemleriyle bugünü anlatırken, sorunların ne kadar karmaşıklaştığını ifade ediyor:
"Şimdi ise bambaşka bir dünyadayız. Davalar adeta birer dijital labirent. Artık delil toplamak için dedektif tutmaya gerek yok; eşler birbirinin dijital casusu olmuş durumda. Silindiği sanılan bir WhatsApp mesajı, bir konum bilgisi, gizlice açılmış bir flört uygulaması profili, davayı kökünden değiştirebiliyor. Mahremiyet, cep telefonlarının şifreleri kadar korunaklı sadece."
"Bununla da kalmıyor," diye devam ediyor Boşanma Avukatı Aydın Aydar. "Popüler psikoloji terimleri, adliye koridorlarının yeni argümanları oldu. 'Toksik ilişki', 'narsist kişilik bozukluğu', 'duygusal manipülasyon' gibi kavramlar, her tartışmada birer silah gibi kullanılıyor. Bazen haklı bir zemini olsa da, çoğu zaman emek vermek ve sorumluluk almak yerine, karşı tarafı etiketleyip kaçmanın en kolay yolu haline geliyor. Sabır, bir erdem değil, bir 'kerizlik' olarak görülüyor."
Aydın Aydar, özellikle velayet davalarındaki değişime dikkat çekiyor: "Eskiden velayet, 'çocuk kimde kalacak?' sorusuydu. Şimdi ise bitmek bilmeyen bir güç savaşı. 'Çocuğun hangi kursa gideceği, vegan olup olmayacağı, hangi yabancı dili öğreneceği, sosyal medya hesabı açıp açmayacağı' gibi yüzlerce mikro-çatışmaya dönüştü. Ebeveynler, ne yazık ki ayrıldıktan sonra çocukları üzerinden birbirleriyle savaşmaya, birbirlerini yıpratmaya devam ediyor. Buna 'ebeveyne yabancılaşma' sendromu da eklenince, en büyük zararı yine çocuklar görüyor."
Zamanın Değiştirmediği O Yegâne Gerçek
Peki, bunca değişimin ortasında sabit kalan neydi? Aydın Aydar derin bir nefes alıyor: "Kova, son damlayla değil, içindeki tüm damlalarla taşar. 35 yılda şunu gördüm: Biten evliliklerin neredeyse tamamında asıl sorun büyük bir kavga ya da olaydan değil, birikmiş binlerce küçük suskunluktan, ertelenmiş özürlerden, görmezden gelinen yorgunluklardan ve karşılanmamış duygusal ihtiyaçlardan kaynaklanıyor. Sebepler değişiyor, bahaneler modernleşiyor ama kökündeki o insani dram, o yalnızlık ve anlaşılmama hissi hiç değişmiyor. Gözyaşının rengi hep aynı."
Evliliğin iki kişilik bir sanat olduğunu, ustalık, emek ve sabır gerektirdiğini belirten Aydın Aydar, sözlerini bir mesleki vasiyet niteliğinde tamamlıyor. Bu sanatı icra edemeyenler için hukukun, enkazı en adil şekilde kaldırmanın bir yolu olduğunu ifade ediyor. Bu sözler, adliye koridorlarını 35 yıldır evi gibi bilen, sayısız hayatın dönüm noktasına tanıklık etmiş deneyimli bir İstanbul boşanma avukatı olan Aydın Aydar'ın otuz beş yıllık birikiminin özeti gibi.
İsim: Avukat Aydın Aydar | Boşanma Avukatı İstanbul
Adres: Süleyman Demirel Bulvarı Mall of İstanbul Residance, A Blok No:50, 34490 Başakşehir/İstanbul
Telefon: 0532 334 59 92