Devlet Bahçeli: Haramın karartısı, usulsüzlüğün kırıntısı..
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, imanlarının yardımlaşmayı ve dayanışmayı buyurduğunu, inançlarının hakkı, hakikati, adaleti, kardeşliği ve kadirşinaslığı tavsiye etttiğini söyledi.
MHP lideri Bahçeli, MHP’nin kuruluşunun 45’nci yılı olduğunu hatırlatan Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
“45 yıldır neye inanmışsak onu söyledik. Neyi gördüysek onu anlattık. Dün ne diyorsak, nerede duruyorsak, neyi savunuyorsak bugün de aynı yerdeyiz, aynı anlayıştayız. Ama gelişmenin ve zamanın değişen şartlarının farkında ve bilincindeyiz. Millete hizmetle geçen 45 yıl ahlak ve şeref mücadelesidir. Biz bu yolda binlerce şehit versek de namertte izin vermedik. Bu kutlu yolda nice saldırı ve tacizlere uğrasak da ilkelerimizden ayrılmadık. Milliyetçi Hareket Partisi 45 uzun yıldır; Gücünü tarihte, fikriyatını kültürde, anlamını barış ve kardeşlikte, varlığını ise Türk milletinde bulmuş ve bunlardan başkasına da bakmamış, itibar etmemiş, etmeyecektir. Hz. Mevlana’dan Yunus’a, Dedem Korkut’tan Karacaoğlan’a kadar seslendirilen öğütlerin, deyişlerin, tavsiyelerin izindedir. Yusuf Has Hacip’ten Kaşgarlı Mahmut’a, Ali Şir Nevai’den Ziya Gökalp’e, İsmail Gaspıralı’dan Yusuf Akçura’ya, Hüseyin Nihal Atsız’dan Erol Güngör’e, Mümtaz Turhan’dan Ahmet Arvasi ve Galip Erdem’e kadar uzanan milliyetçi damarın temsilcisidir. Mehmet Akif’ten Arif Nihat Asya’ya, Mehmet Emin Yurdakul’dan Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’na kadar satır satır, dize dize, kıta kıta gönüllere giren manzum ifadelerin terkibidir. Fuzuli’den Aşık Veysel’e, Mustafa Itri’den İsmail Dede Efendi’ye kadar söylenen şiirlerin, beste beste büyüyen musikilerin varisidir. Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin içinden doğmuş, Türk-İslam kültürüyle yoğrulmuş; bir ayağı tarihte, diğer ayağı geleceğin ufkunda olan büyük bir davanın adıdır. Bu itibarla sosyal yaraların pansumanı, siyasal hastalıkların tedavisi, yanımızda yöremizde bulunan zorda kalmışların elinden tutulması bizim için mükellefiyettir. Atımız eşkin, kılıcımız keskin, kalemimiz güçlü, sözümüz doğru, fikrimiz tutarlı, öngörülerimiz isabetlidir. Şüphesiz ki, üzerimizde hakları bulunan kardeşlerimizin mağduriyetine göz yummamız, onları yalnız ve biçare bırakmamız kesinlikle olmayacak bir şeydir. Şehit ve gazilerimizin muhtaç aile ve yakınları kimsesiz değillerdir. Bir yanda büyük ülkülerin peşinden giderken, diğer yanda yanı başımızda duran gündelik ve dünyevi sorunlara kafa yormamız lazımdır. Hepimizin gönlüne taht kuran dava şehitlerimizin ve gazilerimizin halen hayatta olan anneleri, babaları, yakınları bizlere emanettir. Nitekim İl Bilge Hatun Erinç Evi bunun en berrak delilidir. İmanımız yardımlaşmayı ve dayanışmayı buyurmaktadır. İnançlarımız hakkı, hakikati, adaleti, kardeşliği ve kadirşinaslığı tavsiye etmektedir. Milliyetçi-Ülkücü olmak mensubu olduğu davanın, milletin, vatanın ve değerlerin kaygısını taşımayı gerektirmektedir. İl Bilge Hatun Erinç Evi’ne değer, içerik ve mana katan nedenler zincirini bu kapsamda aramak en doğrusudur.”
Toplumu bir arada tutan en önemli öğe, birlikteliğin hamurunu yoğuran asıl unsurun sahip olunan dayanışma ve yardımlaşma ruhu olduğunu vurgulayan Bahçeli, insanlık tarihinin her döneminde geçerliliğini koruyan bu anlayışın, Türk-İslam uygarlığının ana vasıfları arasında olduğuna dikkat çekti.
Bahçeli şunları söyledi:
“Biz millet olarak bireysel çıkarları, kolektif vicdanın önüne geçirmedik. Komşusu açken tok yatana iyi gözle bakmadık. Hem yaşamayı hem de yaşatmayı hedeflemiş bir ecdadın torunlarıyız. Türk-İslam medeniyetinin farkı ve üstünlüğü bu asalet dolu tercihtedir.
Düşkünlerin, yardım ve bakıma muhtaçların korunup gözetilmesi milletimizin en bariz vasıflarındandır. Tarihimizin altın sayfaları insanlığa örnek ve model olacak nice eser ve kurumların varlığıyla doludur. Türk milleti aman dileyenlere dokunmamış, yardım bekleyenleri geri çevirmemiştir. Şu bir gerçektir ki, güçten, takatten düşenlerin elinden tutmak, onlara hak ettiği imkan ve fırsatları sunmak hem dini, hem de milli vecibelerimizin gereğidir. Bu aynı zamanda insan olmanın sorumluluğudur. Bu aynı zamanda milli ahlakın gereğidir. Türk milleti tarihin her devrinde darda kalana ilgi ve merhamet gösteren erdemin adı ve şeref payesidir. Asırlarca üzerinde yaşadığımız coğrafyalarda tutunmamızın sırlarından birisi de insana ve insan hayatına verdiğimiz önemde gizlidir. Aziz ecdadımız Bilge Kağan’ın “Açları doyurdum, çıplakları giydirdim, yoksul milleti zengin kıldım” kutlu sözleri yaklaşık 13 asırlık vicdanın, devasa fedakârlığın somut halidir. Ertuğrul Gazi Ocağı’nın manevi direği Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihati de insani duyarlılığın, ahlaki sorumluluğun ve kim olursa olsun herkese aynı nazardan bakan derin kavrayışın özetidir. Dün hakimiyet havzamızda bulunan toplumlar, milletimizin hakkını her zaman teslim ediyorlarsa bunun asıl nedeni şüphesiz ki ecdadımızın insanı merkezine alan geniş vizyonudur. Milli kültürümüz, tarihin her döneminde düşkünlerin, kimsesizlerin, çaresizlerin, fakirlerin, yetimlerin ve yaşlıların sahipsiz bırakılmadığını göstermektedir. Ve dahası toplumdan asla dışlanmadıklarını, hor görülmediklerini kaydetmektedir. Ecdadımız gittiği her yere yetimhaneler, imarethaneler, aşevleri, bakım evleri, yetiştirme yurtları, güçsüzleri koruma alanları, yollar, vakıflar, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, okullar, camiler yapmıştır. Bu tarihi ve kültürel eserler sönmeyen meşale gibi üç kıtada hala yanmaktadır. Millet hayatında yetim, garip, dul, yaşlı ve engelli olanlar, muhtaç hale gelenler ilgisizliğe havale edilmemiştir.