'Kuş sebilleri' yüzyıllardır camileri süslüyor
Osmanlı'nın merhamet mimarisi 'kuş sebilleri' yüzyıllardır camileri süslüyor
Tarih boyunca hayvanlara karşı duyduğu hassasiyetle bilinen Osmanlı medeniyeti, kuşlara gösterdiği hürmeti dönemin mimari eserlerine de yansıttı. Özellikle cami, türbe, külliye, mescit, han ve çeşme gibi yapılarda barınmaları için yapılan kuş evlerinin yanı sıra su ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla taş işçiliğinin incelikle buluştuğu kuş sebilleri de inşa edildi.
Genellikle yapıların pencere kenarlarında, saçak altlarında veya duvar köşelerinde yer alan bu küçük mimari unsurlar, sadece estetik bir detay olmanın ötesinde bir dönemin hayvan sevgisinin nişanesi olarak yüzyıllardır varlığını sürdürüyor. Günümüzde bazı kuş sebilleri zamanla tahrip olarak etkinliğini yitirse de bazıları restorasyon çalışmalarıyla yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.
Dünyadaki ilk Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3. Mehmet döneminde Beyazıt Meydanı'nda bazı uygulamalarla ortaya çıktığının kayıtlarda geçtiğini, bu kapsamda hayvanlara hassasiyet gösterilmesine ilişkin bazı uygulamaların yapıldığını aktaran Bilgi, bugün bunu biraz yitirmiş durumda olduklarını söyledi.
Bilgi, "Genetik kodlarımızı tekrar kazanma adına bu tarz ufak dokunuşların yaşaması gerekiyor. Kuş evlerini değil, kuş çanaklarını, sebillerini konuşuyoruz. Bu, Osmanlı'da genel olarak hayvana verilen bir hassasiyetin ötesinde kuşlara ayrı bir hassasiyet verildiği, hatta onun da ötesinde kuşların kurak zamanlarda susuzluğuna önlem alındığına dair belki bir vesika. Bunu bugüne taşımak gerekiyor." ifadelerini kullandı. Tarihçi Bilgi, Avrupa'dan Osmanlı'ya gelen seyyahların da hayvanlara gösterilen merhamete şaşırdıklarına ve kitaplarında buna yer verdiklerine işaret etti.
Camilerin avlularında kedi ve köpekleri etle besleyen mancacıların da Avrupalı seyyahların kitaplarında yer aldığını aktaran Bilgi, şunları kaydetti: "Bu noktada yabancı seyyahlar bizim gibi değil de dışarıdan bir gözle, o şefkatin, merhametin onlarda o dönemde ortaya çıkmamasının verdiği bir hem hayretle hem de hayranlıkla bakıyorlar ve şaşırıyorlar. Bu seyyahlar, notlarının sonunda 'Osmanlı'da aç kalan insan değil, hayvan dahi bulmak imkansız.' gibi yorumlar da yapıyorlar. Yani bakmak ile görmek arasında aslında ince bir fark var. Herkes bakıyor ama herkes o duvarın içindeki taşların müktesebatını göremiyor. İnşallah gören nesillerle bunu biraz da olsa canlandırırız."