Erol ŞEKER

Erol ŞEKER

Kaderine terk edilen değil, kaderini yazacak insanlar olun yeter

Kaderine terk edilen değil, kaderini yazacak insanlar olun yeter

Bir dostum der ki: "Bu toplumun adamıyım, bu toplumu hiç mi hiç satmadım. Satsaydım o dostlukların  arkasında olmasaydım, bu gün buralarda olmazdım."

Bense hep şu düsturla yaşamaya çalıştım. "Padişahım çok yaşa yerine daima; Padişahım senden büyük Allah var." Bu düşünceyi asla ne paralı birisine, ne makam sahibi olana, ne de gücü olana değişmedim. Başarı da buradan gelmiştir.

Güçlünün yanında olup zayıfı ezmektense, zayıfla birlikte zalimin ve  güçlünün yanında yer alıp adam gibi yaşamak, adam gibi mücadele etmek en büyük ve en güçlü felsefemdir. Yeter ki bu doğruluklardan dönmesinler.

Fikriyatımız ve yaşam kaynağımız hep bu düşüncelerle bu günlere gelmemizi sağlamıştır. Güçlü olana el pençe durmadık, zayıf olana saldırmadık.  Haklı olduğumuz her kulvarda gücümüz nispetince ama adil, doğru ve karalamadan, çamur atmadan mücadele ettik.

Ne yazık ki memleketimin sözüm ona ileri- geri gelenleri bu fikriyatı anlayamadı. Bizimkiler hep güçlünün yanında olunca başarı ve sağlam gelecek geliyor sanıyor. Bu nedenledir ki Çarşamba bir adım ileri gidemiyor.

O zaman şu cümle doğru değil mi: "Kaderine terk edilen değil, kaderini yazacak insanlar olun yeter..."

11 yıla yakındır Çarşamba' da bir şekilde basın işiyle meşgul oluyoruz. Ya da olmaya özen gösteriyoruz. Belki bu konuyu onlarca defa dile getirdim.

Ama Çarşamba' da anlaması, duyması ve ilgilenmesi gereken zat-ı muhteremler nereleriyle dinliyorlar bilmiyorum; Hiç birisi duymadı, duymak istemediler. Çünkü işlerine gelmedi. Çünkü bizimkilerin çoğu kaderimizi başkaları yazsın diye düşündükçe, Çarşamba bir adım ileri gidemiyor. Bırakın kendi kaderinizi kendiniz yazın. Gücünüzün yettiğince...

Buna en güzel örnek hani bir Kuş hikayesi vardır o olsa gerek.

Hikaye bu ya:

Bir kuş soğuk bir kış gününde yiyecek bulabilmek için kanat çırpıp duruyormuş. Hava o kadar ayazmış ki minik kuş dayanamayıp karın üstüne düşmüş.

Kuş çaresiz soğuk karın üstünde ölümü beklerken, oradan geçen bir inek kuşun üstüne pislemiş. Kuş öyle bir sinirlenmiş ki, kanatları donmamış olsa, kalkıp ineği dövecek....
Birde bakmış ki pisliğin sıcaklığı ile kanatları çözülmüş,yaşama dönmüş.
Öyle bir sevinçle artık yeniden ötüyormuş ki, oradan geçen bir kedi bunun sesini duymuş ve pisliği eşeleyip kuşu çıkarmış.

Kuş buna çok sevinmiş tam kediye teşekkür edecekmiş ki, kedi onu yemiş..
Demek ki Neymiş:
1- Her üstüne pisleyeni düşman sanma.
2- Seni her pislikten çıkaranı dostun sanma !
3- En önemlisi, pis bir hayatın içinde mutluysan sesini çıkarma...

Artık fazla söze sanırım gerek yok.

Her önünüze geleni dost veya düşman bilip ön yargılı olarak davranırsanız ya üzerinize sıçan inek veya tam tersine pislik içinden çekip çıkaran her kediyi de dost sanabilirsiniz.

Siz siz olun pisliğe düştüğünüzde olsun, o pislikten kurtaranı olsun sakın gerçek dost sanıp ya da düşman bilip gardınızı almayın.

Kimin dost kimin düşman olduğunu yaşadığınız sürece öğrenirsiniz.

Ona göre ders çıkartmalısınız.

Ve kaderi başkaları tarafından yazılan değil, kaderini kendisi yazan insanlar topluluğu olana kadar,

Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol ŞEKER Arşivi