Erol ŞEKER

Erol ŞEKER

Bildiğim 'Jurnalle Adalet ve atama' olmaz

Bildiğim 'Jurnalle Adalet ve atama' olmaz

Uzun bir süreden sonra yeniden merhaba...

Bu merhaba bu güne kadar çok fazla eleştirmediğim hatta hakkında asla konuşma ve yazı yazmayı düşlemediğim noktadan olacak. Çünkü son yaşananların haksız olduğuna bir kaç dedikodu ve birbirini çekemeyen, güç, siyaset ve rant yönünden olduğuna inanılmaya başlanan HSYK atamaları yani yargının hallaç pamuğu gibi atılmasından olacak. Hakkımda dava açılır mahkemeye çıkartılır mıyım(?) bilmem ama; Bildiğim Demokratik ve Özgür ülkelerde insanlar fikirlerini ÖZGÜR VE HÜR ŞEKİLDE SÖYLER VEYA YAZARLAR. Eh biz de Özgür ve Hür bir Ülkede olmamızdan kaynaklı HSYK yani yargının içinden bir kaç kelam dem vuralım.

"Hükümet, memlekete kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. Bu nedenle adalet işi çok önemlidir…" Bu sözü kimin söylediğini yazmayacağım. Merak eden araştırıp bulsun...

Böyle bir giriş neden?. Geçtiğimiz hafta HSYK son atamaları yaptı. Ortalık toz duman. Çünkü ataması yapılan Hakim ve Savcıların çoğu hiç alışık olmadığımız ve 17 Aralık Operasyonları sonrasında sorgulanan bir "PARALEL YAPI" muhabbeti gölgesinde yapılınca, yapılan atamaların "ADALETİ" de sorgulanmaya başladı...

Geçmişte türlü bahanelerle içeri alınan Komutanların alınmasına nasıl karşı çıktı isem bu gün de aynı şekilde Yargı içinde ki bu savurmalara karşıyım. Kim ne derse desin bunun hiç bir yerinde ADALET YOK.  

Atamalara bakınca; çok iyi tanıdığıma inandığım Süleyman Bağrıyanık ve Musa Durmaz eski  Başsavcılarımız. Hadi Durmaz Başsavcı kendi isteği ile düz savcılığa atana istediğini düşünelim. Ama ya diğerleri. Bunlardan mevcut yeni ataması yapılan Başsavcımız Sayın Mehmet Emin Kurt, Süleyman Bağrıyanık. Bunların görevleri süresinde Adalet ve kanun dışında hiç bir düşüncesi olmazken, kapıları 7/24 halka açıkken, geçmişte ki SSCB doğu bloku gibi soğuk ve asık yüz ifadeleri ile yargı dağıtmaya çalışan eski hukuk adamlarının aksine güler yüzlü, çalışkan ve sevecen kimlikleri ile bana göre son 50 yılın en samimi, dürüst yargı mensupları idi. Bunlara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kemal Subaşı'nın çalışmalarını da ekleyin. Bunların Başsavcılık görevlerinden alınıp düz savcı olarak veya Hakim atanmaları sanırım sadece "SİYASİ VE PARALEL" bahaneleri ile olmasından kaynaklanıyor.

Hadi diyelim paralel yapı var. Düne kadar kol kola olunan yargı mensuplarını bu gün Paralelciler dediniz (resmi açıklama yok ama kimse de aksine açıklama yapmadı henüz) isimleri yargı da rütbe düşürdünüz? O zaman, siyasi ve iktidarda olanlar ile, devlet yönetenlerin söylemlerinin bir birini tutması gerekmez mi?

Mesela "PARALEL YAPI" diyerek görevden alınmalar devam ederken, SİYASET SAHNESİNDE yetki alanlarının SİYASETİN İKTİDARDA HÜKÜMET KANADINDA YETKİLİ OLANLARIN kendi içine aldıkları paralelcileri neden durdurmuyor, atmıyor, el çektirmiyorsunuz da aksine hala da eklemeye devam ettiriyorsunuz? ."Asıl paralelciler" neden hükümetin yetki organlarına ısrarlı ve sürekli alınıyor? Bunlar için Samsun, Amasya, Ankara geneline bakmak yeterlidir. Mesela İktidarın 30 Mart yerel seçimlerinde 17+1 deyip Başbakan Erdoğan'ın konuşma ve mitingleri ile 16+1 alınan Belediye seçimlerinde kaç paralelci Büyükşehir veya Belediye Meclis üyeliklerine sokuldu? Kaç tane paralel yapı dediğiniz yapının en bilindik isimleri ilçe ve il yönetimlerinde, Belediye Meclislerinde. Bu nasıl bir temizlik ve dürüstlüktür.

Siz ya paralel yapı ile mücadele etmiyorsunuz ya da bu halka bir kere daha bu paralel yapı bahanesi ile uyutuyorsunuz. Bari bu uyutmayı YARGI ÜSTÜNDE yapmasaydınız. TSK yıprandı toparlanmaya çalışıyor. Polis teşkilatı hallaç pamuğu gibi bir o yana bir bu yana atılıp duruyor. Polisler artık sabah nerede işe başlayacağımız belli değil korkusu ile çalışıyor. Asker Bayrak direğine çıkan teröristi Demokratik açılım süreci tökezlemesin, çözüm süreci etkilenmesin, bizim yüzümüzden bu ortam bozulmasın diye susması nedeni, bana dokunmayan bin yaşasın mantığı ile bayrağın indirilmesine göz yumuyor, yummak zorunda bırakılıyor. Yine de haklarında dava açılıyor. Hangisini yapsın şaşırmış durumunda kalmış görevliler. Siyaset Türkiye'nin üstüne karabulut olarak çöreklenmiş kimse kıpırdayamıyor, korkuyor.

Oysa Devlet kokmaz. Ama devleti siyaset yönetip, üstte durmaya çabalarsa Korku İmparatorluğu sanırım giderek despot ve krallığın, padişahlığın yolunu açacak demektir. Yani tek adama dayalı bir yönetim anlayışı. Bu tehlikeli gidiş artarak devam edecektir...

Eflatun asırlar önce şöyle söylemiş: "Her toplumda yönetim kimde ise, güçlü odur. Her yönetim, kanunlarını işine geldiği gibi koyar. Demokratlar demokratlığa uygun kanunlar, zorbalar zorbalığa uygun kanunlar, ötekiler de öyle… Bu kanunları koyarken kendi işlerine gelen şeylerin, yönetilenler için de doğru olduğunu söylerler, kendi işlerine geleneklerden ayrılanları da kanuna, doğruluğa aykırı diye cezalandırırlar… Doğruluk her yerde birdir; yönetenin işine gelendir. Güç de yönetende olduğuna göre, düşünmesini bilen her adam bundan şu sonuca varır: Doğruluk güçlünün işine gelendir".

Ve yeniden başa dönecek olursak: HSYK veya Adalet Bakanının (HSYK üzerinde etkisi çok fazla olan bakanımızın) isteği ile ki bu istek başta da dile getirdiğim gibi bir kaç jurnalcinin asılsız jurnalleri ile paralel bahaneleri ışığı altında hata yapmıştır. Çoğu Başsavcı ve Ağır Ceza Mahkeme Başkanları da dilekçe ile bu adaletsiz atamalara cevap vereceği duyumları geliyor.

Adalet Jurnallerle yönetilecekse, mahkeme kapılarında bekleyenler yandı demektir. Çünkü iftira, dedikodu ve jurnal çeşitleri ile yapılacak yargıların, adaletin, atamaların sonunda kaos olur ki bu bir Ülke adına en tehlikeli yürüyüştür. Bu korku tünelinden HSYK'nın, Adalet Bakanının ve özellikle Hükümetin çıkması hem de acil çıkması kaçınılmazdır.

Aksi takdirde Türkiye'nin eğitimi, adalet yapısı, emniyet ve asker kapıları birer birer yıpratılarak çürütülürse tez vakitte çökmesi dağılması kaçınılmazdır. Türkiye Cumhuriyetinin temel yapısı dini, milleti, yargısı ve en son güvenilen yıkılmaz güven kalesi askeridir. Bunların üzerinde ki bu oyunlar, bu kaoslar bitirilmelidir. Aksi takdirde Düşman aramaya gerek kalmadan içerden zaten çökeceğiz demektir.

Düşman, dışarıdan saldırmayı bırakmış avuçlarını ovuşturuyor. Lütfen görevlerini layığı ile yapanları, devlet, milleti düşünenleri yıpratmayın yeter. Çünkü bu yaşıma kadar bildiğim tek şey: 'Jurnalle Adalet ve atama' olmaz.

Mutlu ve (sağ)-lıcakla kalın...  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erol ŞEKER Arşivi